Booking.com

"DÖNGÜ"

Atomdan evrenin sonsuzluğuna dek varan bir düşünsel yolculuktaki her nokta, her görünüm bir ritmi, bir döngüyü yaşatır bize. 

Evrenin gizemlerine estetik penceresinden baktığımızda hem felsefeyle, hem de sanatla karşılaşırız. 

Ritm ve döngü evrensel felsefeyi; estetik bakış ve yorum da evrensel sanatı çağrıştırıyor insana...

Var olan, yaşanan, düşünülen her olguda, her gerçekte bir ritm ve döngü içiçeliğinin gizemi vardır. Bu gizemi görebilmek, keşfedebilmek, saptayabilmek için iyi bir gözlemci olmak yeterlidir.

Doğada, yaşamlarımızda, evrende var olan her olgu, gözlemciliğimizin güçlülüğüne göre tanık olabileceğimiz bir ritm ve döngü gizemi içerirler.

Doğanın döngülerine biraz daha yakından baktığımızda,
her birinin kendinden daha büyük bir döngünün parçası olduğunu, o döngünün de daha da büyük bir döngüden geliştiğini ve böyle devam ettiğini görürüz

Evren, doğa, insan ve zamanı da ayrı ayrı düşünmek yerine, hepsini içiçe düşünmek ve bir bütünün parçaları gibi algılamak gerekir.Zira evreni gözleyen ve evren hakkında fikir yürütüp model geliştiren insan ile evren ‘içiçe’dirler

Evrenin ve yaşamın ritimlerini kontrol eden iç içe zaman ve enerji döngüleri.

Mitolojide kendi kuyruğunu yutan yılan, yani Ouroborus, doğanın, evrenin döngüselliğini, bütünselliğini simgeleyen mitik unsurdur.

Hopi, Hindu ve Maya kültürleri gibi kadim uygarlıklardan gelen yaratılış hikâyelerinin ayrıntılarda farklılıklar göstermesine rağmen, konu evrenin döngüsel doğasına geldiğinde genel olarak aynı fikirdedir.

Ortak kanaate göre Evren bir bütün olarak hareket ediyordu; her şey, her olay ve her görünüm birbiriyle bir biçimde bağlantılıydı; ayaklarının altındaki toprak ve üzerlerindeki gökyüzü, birbirlerinden koparılmış parçalar değildi.

Bu nedenle, günümüzden binlerce yıl önce o çok bilinen ünlü Hermetik slogan ortaya çıktı: “Yukarıda nasılsa, aşağıda da aynısı.”

Hindu kozmolojisi tarihte bilinen ilk evren modelini barındırır ve Hinduizmin kutsal Vedik metinlerinden Rig-Veda'da açıklanmıştır. Buna göre evre genişleme ve tamamen yıkıma uğrama arasında gidip gelir. Çok daha yoğun bir formdan (ki bu noktaya Bindu denir) genişlemiştir. Evren canlı bir özdür ve sürekli olarak devam eden bir doğum, ölüm ve yeniden doğum döngüsü içerir.

Upanişadik "kozmik yumurta" temeli bundan sonraki dönemde Hindu kozmolojisinin temelini arz eder. Evrensel döngü vurgusu bu kozmolojide büyük bir rol oynar ve sonuç olarak daha önceki metinlerde er alan rita kavramından ziyade mokşa (yani reenkarnasyon döngüsünden kurtuluş) vurgulanır, önem kazanır.

Bu kozmolojide bulunan Brahman ve Atman kavramları ve ritanın yanı sıra kişilerin bireysel hayatları bağlamında ele alınan dharma kavramı da kozmolojinin temel taşlarını oluşturur. Ayrıca Upanişadlardaki evren ayrımları da genişler; örneğin yedi parçalı evren anlayışı mevcuttur.

Hindu kozmolojisi aynı zamanda bir kozmografi ve evren tarihi (kozmik tarihçe) de barındırır. Hindu evren tarihinde evren, döngüsel kozmolojiyle uyumlu bir şekilde, altın çağla başlayan ve giderek kötüleşen, bayağılaşan 4 çağdan geçer ve sonunda yok edilir ve tekrar yaratılarak aynı 4 çağı yaşar; bu şekilde bir döngü içerisinde evrenin doğuşu, ölümü ve yeniden doğuşu devam eder. (Hindu kozmografisi ise şaraptan denizler, farklı yerleri ayıran geometrik şekildeki sıradağlar gibi öğeler barındıran zengin bir kozmografidir.)

Çin kozmolojisi aynı zamanda zengin bir kozmografiye sahiptir. Büyük oranda geometrik vurgular barındıran bu kozmolojiye göre dünya kare, cennet (gök) ise kubbe şeklinde yani daireseldir.

Her şey gibi insanda bu evrende sınırsız ve sonsuz bir döngü içindedir. Bilerek oynanabilen hiç kesmenin kaybetmesine gerek kalmadan gerçek anlamda kazanabilen bir döngünün kendisidir. Hem bulunduğu yerden hem de aynı anda her yerde olabilen bir döngünün içindedir. Her an Her yerde olabilen bilinçli bir formilasiyonunun kendisidir.

Her an her yerde olabilmenin döngüsel bir karmaşası yoktur. Karmaşa gibi görünen farkında olmanın yaratığı bilinç sabitliği ve sabitliğin yarattığı durağanlıkla devinimi sabitleştirme istemidir.

İnanılmayan bir evrensel döngü içinde bilinç, kendi varoluşunun farkında lığında varmaz, sonsuzluktaki mutluluğun hazzına ulaşamaz.

İnsanı zamana ve mekana hapseden şey,insanın bizzat evrenin kendisi olduğuna duyduğu inançsızlıkla oluşturduğu bilinçli sabitlik ve sabitleşmiş bilincin yansımalarında yarattığı bilinçli bir varoluşa sahipleme(kalma)isteğidir.

Simyada Platon döngüsü denilen kavrama göre elementler arasında sürekli bir de dönüşüm vardır. Ateş Havaya, Hava Suya, Su Toprağa ve Toprak Ateşe dönüşmekte olup bu döngü bu şekilde sürmektedir.

Tanrısal döngü, ruh ve fizik bütünlüğünün evren ve evrim yasalarıyla oluşturduğu ortak bilincin döngüsüdür.

Evrensel döngü insanın varoluşun anlamlıyla oluşan ve kendisi için oluşturabileceği en muhteşem bilinçtir.

Bu yüzden varoluşun gizini ve hazzını kendi içinde barındıran bu döngünün verdiği mutluluk sabit bilincin oluşturduğu araçlar üzeride hiçbir biçimde varılması mümkün olmayan mutluluktur.

Kendini varoluşun istemleri dahilinde istediği biçimde yaratan bu ortak bilinçten daha mükemmel bir yaratım da yoktur.

Bu mükemmelliğe varmak, ortak bilincin yarattığı bu döngüye ulaşmak için bir evren olarak insanın kendi döngüsünü yaşaması ve bu döngünün yaratığı evren zincirin halkalarına komin nal bir kültürde bakmasıyla mümkündür.

Çünkü evrenin döngüsü, kominal bir kültürün döngüsüdür.

Çünkü kominal bir kültürün döngüsü herkesin birbirinin varlık nedeni olduğu döngüsüdür.

Sürekliliğin labirentinde yaşıyoruz. Labirent, eski Yunanca ’da kendi üzerine kıvrılmış anlamına geliyor. Yeryüzü, evren sürekli kıvrımlarla dalgalanan, farklı akıntılar ve dalgalardan oluşan devasa bir madde havuzuna benziyor.

“Çok olan yalnızca birçok parçaya sahip olan değil, birçok biçimde kıvrılmış olandır da” diye yazıyordu Deleuze ‘Kıvrım’ kitabında (çev. Hakan Yücefer, Bağlam Yayınları).

Sürekliliğin labirenti, akışkan kumun taneciklere bölünüp dağılması gibi bağımsız noktalara bölünüp dağılacak bir çizgi değildir. Bu labirent daha çok bir kağıt yaprağının ya da bir kumaşın kıvrımlara bölünmesi gibi düşünülmelidir.

Cisim asla noktalara ya da en küçüklere bölünmeksizin, bazısı diğerlerinden küçük sonsuz sayıda kıvrım oluşur böylelikle. Her zaman oyuk içinde oyuk, kıvrım içinde kıvrım vardır.

Maddenin birimi, labirentin en küçük öğesi, nokta değil, kıvrımdır.

Ralph Waldo Emerson doğanın döngüleriyle ilişkimizi şiir diliyle basit ve güzel bir biçimde tanımlar:

"Yaşamımız her dairenin çevresine bir dairenin daha çizilebileceği, doğanın sonu olmadığı ve her sonun bir başlangıç olduğu hakikatinin çıraklığıdır"

Daire, döngü tekâmülü doğurur. Ancak iki boyutlu olarak plan düzleminde daire olarak gördüğümüz "şekil" daire olmayabilir, bir helozonik yay gibi giderek yükselen bir "şekil"de de olabilir ki aranan budur.

İşte bu bir üst katman - tabaka'da yepyeni bir küçük titreşimdir. Bu tabakaya ister plan ister âlem isterseniz katman diyebilirsiniz ama evren âlemlerden oluşur.

İnsan ise bu âlemleri beş duyu ve akıl ile gözlemlemeye çalıştığı ve başaramadığı için göremez, göremediği için de yok sayar.

Bu içten dışa doğru "akan" alemler, tabakalar ise aslında bir iç ve dışın olmadığı Mobius şeridi benzeri bir ortam içinde bulunur. Buna Klein şişesi de örnek olarak verilebilir.

Döngü,ezeli olanın ebedi olana vuslatıyla son bulur belki de





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder