Booking.com

OSHO-Altın Gelecek (Golden Future)

Her zaman yaşam nehriyle birlikte git. Asla akıntıya karşı gitmeye, nehirden hızlı akmaya çalışma. Sadece mutlak bir rahatlık içinde, her an kendini yuvada, rahat ve varoluşun içinde huzurlu hissederek git. 
Unutmaman gereken şey yaşamın kısa değil sonsuz olduğu ve bu yüzden de aceleye hiç gerek olmadığıdır. Acele etmek yalnızca bir şeyleri kaçırmana neden olur. Varoluşun acele içinde olduğunu gördün mü hiç? Mevsimler zamanında gelir, çiçekler zamanı gelince açar, ağaçlar hayat kısa diye hızla büyümek için koşuşturmazlar. Tüm varoluş yaşamın sonsuzluğunun farkında gibi görünür. 
Biz hep buradaydık ve hep burada olacağız; tabi ki aynı biçimlerde, aynı bedenlerde değil. Yaşam evrimleşmeye, daha yüce evrelere erişmeye devam ediyor. Ama bunun bir sonu olmadığı gibi, bir başlangıcı da yok. Başlangıçsız bir yaşamla, sonsuz bir yaşamın ortasında var oluyorsun. Daima bu iki taraflı sonsuzluğun ortasında yer alıyorsun. 
Varoluşun gizemlerini soruşturmaya bıraktığın anda varoluş kapılarını sana açar, seni buyur eder. Ve varoluşun gizemlerine bir misafir olarak girmek onurlu bir şeydir. Doğaya saldırmak, doğayı zorlamak ise barbarlıktır. Altın gelecek işte bu olacaktır; bilim varoluşla bir mücadele veya çekişme yerine bir aşk ilişkisine girdiğinde; onunla tezat olarak değil, derin bir ahenk, derin bir dostluk içinde var olabildiğinde.

Osho

Kendini Sev - Osho

Kendini sev ve izle – bugün, yarın, her zaman. Gautama Buda’nın en önemli öğretilerinden biri ile başlıyoruz: Kendini Sev.
Dünyadaki tüm gelenekler size tam tersini öğretir- uygarlıklar, kültürler,dinler. Onlar şöyle der : Başkalarını sev, kendini sevme. Ve bu öğretinin ardında kurnaz bir strateji yatar.

Ve öğretilerini çok mantıklı sunarlar, derler ki, “Eğer kendini seversen egoist olursun; eğer kendini seversen narsist olursun”. Bu doğru değil.
Kendini seven bir insanda ego olmaz. Kendini sevmeden başkalarını seversen, sevmeye çalışırsan, ego ortaya çıkar. Misyonerler, sosyal reformistler, topluma hizmet edenler dünyadaki en büyük egolara sahiptir – bu doğaldır, çünkü kendilerini üstün insan sanırlar. Sıradan değildirler – sıradan insanlar kendilerini severler.

Aşk görev tanımaz. Görev bir yük, bir formalitedir. Aşk bir keyif, paylaşımdır; gayrı resmidir. Seven kişi asla yaptıklarını yeterli bulmaz; hep daha fazlasının mümkün olduğunu düşünür. Seven kişi asla “Diğerine karşı yükümlülüğümü yerine getirdim” diye düşünmez. Tam tersine, “Aşkım kabul edildiği için ben yükümlülük altındayım. Armağanımı geri çevirmeyerek, kabul ederek beni ona mecbur bıraktı” diye düşünür.

Ama yüzyıllardır köklerin kesiliyor, zehirleniyor. Kendini sevmek konusunda gözlerin korkutuldu – halbuki aşka doğru atılan ilk adım ve ilk deneyim. Kendini seven bir insan başkalarını da sayar çünkü bilir ki : “Ben neysem başkaları da öyle. Benim aşktan, saygıdan, gururdan hoşlandığım gibi başkaları da hoşlanıyor.” Temel özellikler konusunda birbirimizden farkımız olmadığını bilir; hepimiz biliriz. Aynı kurala göre oynuyoruz. Buda der ki, aynı sonsuz kanuna tabiyiz – aes dhammo sanantano. Ayrıntılarda farklılık gösterebiliriz – bu çeşitlilik yaratır, güzeldir – ama temelde hepimiz aynı doğaya aitiz.
Kendini seven insan aşktan öylesine keyif alır, öyle mutlu olur ki aşkı taşmaya, başkalarına ulaşmaya başlar. Ulaşmak zorundadır! Seversen paylaşmak zorundasındır. Sonsuza dek kendini sevemezsin, çünkü bir şeyi apaçık göreceksin: eğer bir kişiyi, kendini sevmek bu kadar keyifli ve güzelse, aşkını pek çok kişi ile paylaşmak kimbilir daha ne kadar zevkli olacak!

Ama aşkın en baştan başlaması gerekir. Aşkın şu ilk adımla başlaması gerekir :
Kendini sev.
Kendini lanetleme. O kadar çok lanetledin ki, üstelik hepsini kabullendin. Şimdi kendine zarar veriyorsun. Kimse seni yeterince değerli bulmuyor., Tanrı’nın yarattığı bir güzellik olarak görmüyor; hiç kimse kendine ihtiyaç olduğunu düşünmüyor. Bunlar zehirli fikirler ama sen zehirlemişsin.

Kendini suçlarsan nasıl gelişirsin? Nasıl olgunlaşabilirsin ?

Diyorlar ki, “insanlığı, anayurdunu, ülkeni, hayatı, varoluşu sev.” Büyük laflar ama tamamen anlamsız. Sen hiç insanlık ile karşılaştın mı ? Hep insanlarla karşılaşıyorsun – ve ilk karşılaştığın insanı lanetliyorsun, o da sensin.
Kendine saygı duymadın, kendini sevmedin. Şimdi tüm yaşamın başkalarını lanetleyerek geçecek. İnsanlar bu nedenle herşeyde kusur arıyorlar. Kendilerinde kusur buluyorlar – başkalarında nasıl bulmasınlar ? Üstelik bulmakla kalmayıp büyütüyorlar, koskocaman hale getiriyorlar.Bu tek çıkış yolu gibi görünüyor; bir şekilde, gururunu kurtarmak için, böyle yapmak zorundasın. İşte bu nedenle bu kadar çok eleştiri ve bu kadar az sevgi var.
Ben bunun Buda’nın en güçlü sutralarından biri olduğunu söylüyorum ve ancak aydınlanmış bir kişi sana böyle bir görüş sunabilir.
Diyor ki, Kendini sev…Bu radikal bir değişimin temelini oluşturabilir. Kendini sevmekten korkma. Tamamen sev ve şaşıracaksın: Tüm kendini suçlamalardan, kendine saygısızlıklarından kurtulduğun gün, kendini değerli ve varoluşun sevgisine layık hissettiğin gün – işte o gün kutsal bir gün olacak. O günden itibaren insanları olduğu gibi göreceksin ve merhametli olacaksın. Ve bu sonradan edinilmiş türden bir merhamet olmayacak; doğal, içten bir duygu olacak.

Kendini sev, diyor Buda, ve hemen sonra da izle diye ekliyor. Bu Buda’nın meditasyona verdiği ad. İlk şart kendini sevmek ve sonra izlemek. Kendini sevmezsen ve izlemeye başlarsan, intihar etmeye kalkabilirsin. Bir çok Budist intihar etmeye niyetlenir çünkü sutra’nın ilk kısmına dikkat etmezler. hemen ikinci kısma geçerler: “Kendini izle.” Hatta, ben Dhammapada hakkında, Buda’nın sutraları hakkında, o ilk bölüme dikkat çeken tek bir yoruma dahi rastlamadım. : Kendini sev!

Kendini sevmenin kendini tanıma ve izlemeye zemin hazırladığını kimse düşünemiyor…halbuki kendini sevmezsen kendinle yüzleşemezsin. Kaçarsın. İzlemenin kendisi de kendinden kaçış halini alabilir.
İlk adım : Kendini sev ve izle – bugün, yarın, her zaman.
Osho’nun ‘Aşk, özgürlük ve tekbaşınalık’ kitabından


                                      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder