Booking.com

Bir illüzyon olan sahte benlik duygusu


"Ben" dediğinizde, gerçek kimliğinizden bahsetmiyorsunuz





Sese dökülüp ağızdan yayılsınlar, yada sadece düşünceler olarak kalsınlar, kelimeler, üzerinizde neredeyse hipnotik bir etki yapabilirler. Kendinizi kolayca onların içinde kaybeder, bir kelimeyle bir şeyi bağdaştırdığınızda, o şeyin ne olduğunu bildiğiniz inancına kapılırsınız. Gerçek şu ki: Ne olduğunu bilmiyorsunuz, yalnız gizemi bir etiketle örtüyorsunuz. Hiç bir şey, bir kuş, bir ağaç, hatta basit bir taş ve hepsinden öte insan, asla tam olarak bilinemez. Bunun nedeni, zihinle kavranamayacak bir derinliğe sahip olmasıdır. Hepimiz algılıyabilir, deneyimleyebilir, düşünebiliriz ve bunların tümü, sadece gerçekliğin yüzeydeki katmanıdır; yani bir buzdağının görünen ucudur. Yüzeydeki görünüşün altına indiğinizde, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu görmekle kalmaz, aynı zamanda bütün hayatın başladığı Kaynak ile de bağlantılı olduğunu görürsünüz. Bir taş, bir çiçek, veya bir kuş bile, size Tanrıya, Kaynağa ve kendinize uzanan yolu gösterebilir. Ona baktığınızda, elinizde tuttuğunuzda ve isimlendirmeye kalkışmadığınızda, içinizde bir hayranlık, bir huşu uyanır. Özüyle kendini size anlatır ve özünü size yansıtır.
Büyük sanatçıların sezdikleri ve sanat eserlerinde yansıtmayı başardığı şey budur. Van Gogh asla şöyle demedi: "Bu sadece eski bir sandalye." Bunun yerine sandalyeye baktı, baktı, baktı, sandalyenin varlığını hissetti, sonra tuvalinin karşısına geçip, boyalarını aldı. Sandalyenin kendisi, muhtemelen bir kaç dolardan fazla etmezdi, ama aynı sandalyeyi duyguyla yansıtan tablonun fiyatı bugün 25 milyon dolardan fazla.
Dünyayı kelimeler ve etiketlerle doldurmadığınızda, insanlığın düşünceyi kullanmak yerine, düşünceye esir olduğu, boşuna zaman kaybettiğ, mucizevi bir duygu hayatınıza geri döner. Hayatınız müthiş bir derinlik kazanır, nesnelere bir yenilik, bir tazelik gelir.

En büyük mucize ise, bütün kelimelerin, düşüncelerin, zihinsel etiketlerin ve imgelerin ötesinde, kendi özbenliğinizi deneyimlemektir. Bunun olması için, kendi "Ben" duygunuzu, yani kendinizi tanımladığınızı düşündüğünüz şeyle oluşan kördüğümü çözüp, ayırmanız gerekir.
Nesnelere, insanlara, yada durumlara, sözel yada zihinsel etiketler yapıştırmakta ne kadar aceleci davranırsanız, gerçekliğiniz o kadar sığ ve cansız olur; aynı zamanda, kendinizi gerçeklikten uzaklaştırır, etrafınızda kendini belli eden yaşam mucizeleri de birer birer yok olur. Bu şekilde "akıl" elde edilebilir, ama "bilgelik" kaybolur, aynızamanda mutluluk, sevgi, yaratıcılık ve canlılık da kaybolur. Bütün bunlar, algıyla yorum arasındaki hareketsiz boşlukta sıkışıp kalırlar. Elbette ki kelimeleri ve düşünceleri kullanmak zorundayız. Onların da kendi güzellikleri var; ama onların esiri olmak zorunda mıyız?

Kelimeler, "gerçekliği" insan zihninin kavrayabileceği bir boyuta indirger ve emin olun, bu da o kadar derin bir boyut değildir.

Dilde ses telleri tarafından sekiz temel ses vardır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü,. Diğer sesler, hava basıncıyla üretilen konsonantlardır: s, f, g gibi. Böylesine basit seslerin kim olduğunuzu, evrenin nihai amacını veya bir ağacın ya da taşın derinliğinde ne olduğunu açıklayabileceğine gerçekten inanıyor musunuz?

"Ben" kelimesi, nasıl kullanıldığına bağlı olarak, hem en büyük hatayı, hem de en derin gerçeği içinde barındırır. Geleneksel kullanımıyla, dilde en sık kullanılan kelimelerden biri olmakla kalmaz ("benim," "benimki," "kendim" gibi ilgili kelimelerle birlikte), aynı zamanda da en büyük hatalardan biridir. Normal günlük kullanımında "ben", önemli bir hatayı, kim olduğunuzla ilgili yanlış bir kanıyı, sahte bir kimlik duygusunu da beraberinde getirir, bu egonun ta kendisidir. Bu sahte benlik duygusu, sadece uzayın ve zamanın gerçekleriyle ilgili değil, aynızamanda insan doğasıyla ilgili derin görüşler geliştirmiş olan Albert Einstein'ın "optik bir bilinç yanılsaması" olarak adlandırdığı şeydir. Bu sahte benlik duygusu, gerçekliğin tüm yanlış yorumlarını, tüm düşünce yöntemlerini paylaşımları ve ilişkileri de peşinden sürükler. Gerçekliğiniz, ilk illüzyonun bir yansıması haline gelir.

İyi haber şudur ki: Eğer bir illüzyonun illüzyon olduğunu anlayabilirseniz, illüzyon çözülür. Bir illüzyonun anlaşılması sona ermesi demektir. İllüzyonun varlığını sürdürmesi, anca onu gerçek sandığınız süre içersinde mümkündür. Kim olmadığınızı anladığınızda, gerçekte kim olduğunuz kendiliğinden ortaya çıkar. Ego dediğimiz sahte benliğin mekaniklerini incelediğimiz bu ve bir sonraki bölümlerde, dikkatle/yavaşça okurken, bu deneyimi kısmen de olsa yaşayabilirsiniz.
Sahte benliğin doğası nedir?




"Ben" dediğinizde genellikle sözünü ettiğiniz şey, gerçek kimliğiniz değildir. İnanılmaz bir basitleştirmeyle "ben" dediğiniz her seferinde, gerçek kimliğinizin derinliğini, zihninizdeki "ben" düşüncesiyle ve "ben"i tanımladığınız her şeyle karıştırırsınız. Peki "ben" kelimesini ve "benim", "benimki", "kendim" gibi ilgili kelimeleri kullandığınızda, genelde sözünü ettiğiniz şey nedir? Bir çocuk anne babasının ağzından ismini duyduğunda, zaman içinde bu kelimeyle bir özdeşlik kazanır ve zihninde kimliği ile ilgili bir düşünce biçimlenir. O aşamada bazı çocuklar kendilerinden üçüncü şahısmış gibi söz ederler. "Johnny acıktı". Çok geçmeden, büyülü "ben" kelimesi öğrenilir ve kendi kimlikleriyle özdeşleştirdikleri isimlerin yerine bu kelimeyi geçirirler. Sonra başka düşünceler gelerek ilk "ben" düşüncesi ile birleşir. Sonraki aşama "ben" ve "benim" düşüncelerini, bir şekilde "ben"in parçaları olan düşüncelerle birleştirmektir. Bu kendini nesnelerle tanımlamadır, ama zaman içinde, nesnelere benlik duygusu katan bu kelimeler, gerçek kimliği ortadan kaldırır. "Benim" oyuncağım kırıldığında, yada kaybolduğunda, korkunç bir acı hissedilir. Bunun nedeni oyuncağın çok özel bir değere sahip olması değil, çocuk zaten çok geçmeden o oyuncağa olan ilgisini kaybedecektir, bunun asıl nedeni "benim" düşüncesidir. Oyuncak, çocuğun gelişmekte olan "ben" düşüncesi ile, yada diğer bir deyişle benlik duygusuyla özdeşleşmiştir.

Dolayısıyla, çocuk büyürken ilk "ben" düşüncesi başka düşünceleri kendine çekmeye başlar: Kendini cinsiyetle, mülkiyetle, vücuduyla, milliyetiyle, ırkıyla, diniyle, mesleğiyle tanımlar. "Ben"in kendini tanımladığı diğer şeyler, bilgi yada görüşler, sevilen ve sevilmeyenler üreten rollerdir; baba, anne, karı koca vb. gibi. Geçmişte başıma gelenler "bana" olanlardır ve bu anıların düşünceleri "ben" düşüncesiyle birleşerek "ben ve geçmişim" duygusunu yaratırlar. Bunlar insanların kimlik duygularını aldıkları şeylerden sadece bazılarıdır. Sonuçta benlik duygusunun eklendiği ve rasgele birarada tutulan düşüncelerden daha fazlası değildirler. Bu zihinsel yapı, normalde "ben" derken kastettiğiniz şeydir. Daha açık söylemek gerekirse: "Ben" dediğinizde çoğu zaman konuşan siz değilsinizdir; o zihinsel yapının, ego- benliğin bazı yönleridir. Uyanışı gerçekleştirdiğinizde, yine zaman zaman "ben" kelimesini kullanacaksınız, ama bunu benliğinizin çok daha derinlerinden hissederek yapacaksınız.

Çoğu kişi, kendini hala düşünce akımlarıyla, takıntılı düşüncelerle tanımlamaktadır ve bunların bir çoğu anlamsızdır. Kendi düşünce sistemlerinden ve beraberinde getirdikleri duygulardan ayrı tuttukları bir "ben" yoktur. Ruhsal açıdan bilinçsiz olmanın anlamı budur. Kafalarında sürekli konuşan bir ses olduğu söylendiğinde, "ne sesi"? derler, yada öfkeyle inkar ederler; ama aslında bunu yapan düşünücü zihindir, neredeyse kontrollerini ellerinden almış gibidir. Bazı insanlar, kendilerini düşüncelerinden ilk kez ayırdıkları ve kısa bir süre için de olsa kimlik değişimi yaşadıkları zamanı hiç unutamazlar. Diğerleri ise bunu pek fark etmez, yada hiç nedensiz bile olsa, yaşadıkları içsel huzura veya mutluluğa bağlarlar.
"Psikolojik "korku"nun Sebepleri





Korku nasıl ortaya çıkar ve insanların yaşamlarında neden o kadar çok korku vardır? "Belli ölçüde korku, kendimizi korumamız açısından önemli bir şey değil midir? Eğer ateşten korkmuyorsak, elimizi ateşe sokup yakabiliriz".. diyebilirsiniz ama gerçek şu ki, elinizi ateşe sokmazsınız, çünkü bunun asıl nedeni korku değil, elinizin yanacağını bilmenizdir. Herhangi bir tehlikeden sakınmak için korkuya ihtiyacınız yoktur, bunun için asgari düzeyde zekâ ve sağduyu yeterlidir. Böyle pratik meseleler için, geçmişte öğrenilmiş dersler uygulanır. Eğer birisi sizi ateşle, ya da fiziksel şiddetle tehdit ediyorsa, tabiki korku gibi bir şey hissetmeniz doğaldır. Bu tehlikeden içgüdüsel bir geri çekilmedir, ama durum, sözünü ettiğimiz psikolojik korku hali ile ilgisi yoktur. Psikolojik korku hali, herhangi somut ve gerçek tehlikeyle ilişkili değildir. O huzursuzluk, endişe, sinirlilik, gerilim, fobi vs. gibi birçok şekilde kendisini gösterir. Bu tür psikolojik korku, şu anda olan bir şeyden değil, daima olabilecek bir şeyden ve bu düşünceden kaynaklanır. Zihniniz gelecekteyken, siz şimdi'de ve burada'sınızdır. Bu bir endişe aralığı yaratır.

Eğer zihninizle özdeşleşmiş ve içinizdeki güç ve sadelik ile temasınızı yitirmişseniz, bu endişe aralığı sizin değişmez refakatçiniz olur. Siz şimdiki an'la muhtemelen kolayca başa çıkabilirsiniz, ama bir zihin ürünü (projeksiyonu) olan herhangi bir şeyle başa çıkamazsınız; yani siz gelecekle başa çıkamazsınız. Dahası, siz zihninizle özdeşleştiğiniz süre içinde, ego'nuz yaşamınızı yönetir. İncelikli savunma mekanizmalarına rağmen, hayalet doğasından ötürü, ego çok savunmasız ve güvensizdir, kendisini sürekli tehdit altında görür. Ego, kendisini dışa doğru çok güvenli olarak takdim etse de, bu böyledir.

Zihnin ürettiği, gelecek ile ilgili düşüncelere, bedenin gösterdiği duyguları hatırlayın. Beden, sahte zihin ürünü olan "ben"likten (ego'dan) ne mesajı alır? Tehlike, ben tehdit altındayım! Ve mesaj tarafından üretilen duygu nedir? Elbette korku!

Korkunun görünüşte birçok nedeni vardır. Kaybetme korkusu, başarısızlık korkusu, incinme korkusu vs., ama nihaiyetinde tüm korku, ego'nun ölüm, yani yok olma korkusudur. Ego'ya göre, ölüm daima köşe başında bekler. Zihinle özdeşleşme hali içindeyken, ölüm korkusu yaşamınızın her veçhesini etkiler. Örneğin, bir tartışmada haklı çıkmak, özdeşleştiğiniz zihinsel pozisyonu savunmak gibi görünüşte önemsiz ve "normal" bir gereksinim bile, ölüm korkusundan kaynaklanır. Eğer zihinsel bir pozisyonla özdeşleşip, sonra haksız çıkarsanız, zihne dayalı benlik duygunuz ciddi şekilde yok olma tehdidi hisseder. Böylece egonuz haksız çıkmayı, yanılıyor olmayı kaldıramaz. Haksız çıkmak, ölmek gibi bir şeydir. Bunun uğruna sayısız savaşlar yapılmış, ilişkiler bozulmuştur.

Bir kez zihninizle özdeşleşmeyi bıraktığınızda, (ego'nuza uymadığınızda) haklı ya da haksız olmanız, kişisel duygunuz açısından etkili olmayacaktır. Haklı çıkmak için duyduğunuz o zorlayıcı ve bilinçsiz gereksinim, ki o bir şiddet biçimidir, artık var olmayacaktır. Siz bu durumda ne hissettiğinizi, ya da ne düşündüğünüzü açıkça belirtebilir, ama saldırgan ya da savunmacı bir tutuma girmezsiniz. Siz o zaman benlik duygunuzu zihninizden değil, içinizdeki daha derin ve gerçek bir yerden almaktasınız.

İçinizdeki her türlü savunmacılığa dikkat edin. Siz neyi savunuyorsunuz? İllüzyonik bir kimliği, zihninizdeki bir imajı, hayali bir varlığı. Bu duruma tanık olup, bu kalıbı ve onunla özdeşleşmeyi bırakırsanız, o zaman, bilincinizin ışığında, o bilinçsiz kalıp, eriyip yok olacaktır. Bu ilişkileri kemirip aşındıran, tüm tartışmaların ve güç oyunlarının sonudur. Başkaları üzerinde güce sahip olmaya çalışmak, kuvvet kılığına bürünmüş zayıflıktır. Gerçek güç içimizdedir ve ona her an ulaşabiliriz.

Böylece korku, zihniyle özdeşleşmiş, içinde var olan gerçek gücünden - derin benliğinden kopmuş insanların değişmez refakatçisi olmaya devam edecek. Çünkü zihni'ni aşmış insanların sayısı malesef çok az, dolayısıyla karşılaştığınız, ya da tanıdığınız hemen herkesin, bir korku hali içinde yaşadığını varsayabilirsiniz. Yalnız bu durumun yoğunluğu değişir. O ölçeğin bir ucunda endişe ve korku, diğer ucunda belirsizlik, huzursuzluk, tehdit duygusu vardır. Ancak bu durum uç noktalara ulaştığında, gitgide onun bilincine varmaya başlayan insanlar olacaktır.
Ego'nun bütünlük arayışları





Egosal zihnin ayrılmaz bir parçası olan duygusal acı'nın başka bir veçhesi de, derinlere gömülü bir yoksunluk, bir eksiklik, bir bütün olmama duygusudur. Bu olgu, bazı insanlarda bilinçli, bazılarında bilinçsiz vuku bulur. Eğer bilinçliyse, sürekli tedirginlik ve değerli olmadığını, ya da yeterince iyi olmadığını hissetmek şeklinde tezahür eder. Eğer o kişi bilinçsiz ise, dolaylı olarak arzu, istek ve ihtiyaç şeklinde hissedilir. Her iki durumda da insanlar içlerinde hissettikleri bu boşluğu doldurmak için, ego'nun doyumunun ve özdeşleşecek şeylerin peşine düşerler. Böylece onlar temelde kendilerini daha iyi hissetmek, daha tamam hissetmek için malın mülkün, paranın, başarının, güc'ün, ün'ün ya da özel bir ilişkinin peşine düşer, bunlar için uğraşıp çabalarlar. Ama, onlar tüm bu şeylere eriştiklerinde, çok geçmeden boşluğun halâ orada olduğunu, onun dipsiz bir kuyu olduğunu anlarlar. O zaman başları gerçekten dertte olur, çünkü artık kendilerini aldatamazlar. Aslında, aldatabilirler ve bunu yapıyorlar da, ama bunu yapmak giderek zorlaşır.
Egosal zihin yaşamınızı yönettiği süre, gerçek rahat ve huzur'dan yoksun kalırsınız. İstediğiniz bir şeyi elde ettiğiniz, bir arzuyu doyuma uğrattığınız o kısa zamanlar dışında, doyum içersinde olamazsınız. Ego, bir şeyden alınan bir benlik duygusu olduğundan, o dışsal şeylerle özdeşleşmeye ihtiyaç duyar. O sürekli hem savunulmaya, hem de beslenmeye ihtiyaç duyar. En yaygın ego özdeşleşmeleri mal mülk, yaptığınız iş, toplumsal statü, itibar, bilgi, eğitim, fiziksel görünüm, özel yetenekler, ilişkiler, kişisel ve ailesel geçmişlerdir. Ayrıca, inanç sistemleri, siyasi, milliyetçi, ırkçı, dini ve diğer ortak özdeşleşmelerle de ilgilidir. Bunların hiçbiri gerçek kimliğiniz değildir.

Siz bunu korkutucu bulmuyor musunuz? Ya da bunu bilmek bir çare olabilir mi? Siz tüm bu şeyleri er ya da geç bırakmak zorunda kalacaksınız. Belki bunu inanılması güç bir şey olarak görüyorsunuz ve ben sizden kimliğinizin bu şeylerde bulunamayacağına inanmanızı istemiyorum. Bunun gerçeğini kendiniz keşfedeceksiniz, en geç ölümün yaklaştığını hissettiğinizde, bunun farkına varacaksınız. Ölüm siz olmayan her şeyin soyulup gitmesidir. Yaşamın sırrı "ölmeden ölmek," ve ölüm diye bir şeyin olmadığını görmektir.
Şimdi'de olun - kendinizi zihinde aramayın



"Bilinçliliğe ya da spiritüel aydınlanmaya yaklaşabilmek için, önce zihnimin işleyişi hakkında bir hayli şey öğrenmem gerektiğini düşünüyorum".. diyebilirsiniz. Hayır, gerekmiyor, zihnin sorunları, zihin düzeyinde çözülemez. Bir kez temel işlev bozukluğunu anladığınızda, öğrenmeniz ya da anlamanız gereken herhangi bir şey kalmıyor. Zihnin karmaşıklıklarını incelemek sizi iyi bir psikolog yapabilir, ama bunu yapmak tıpkı deliliğin incelenmesinin, akıllılığı yaratmaya yeterli olmadığı gibi, zihnin ötesine götürmeyecektir. Bilinçsizlik halinin temel işleyiş biçimini zaten anladınız; bu zihinle özdeşleşmektir ki, o sahte benliği, ego'yu yaratır ve onu Var'lıkta köklenen gerçek benliğinizin yerine geçirir.

Ego'nun gereksinimleri hiç bitmek bilmez, o kendini savunmasız ve tehdit altında hisseder, bu yüzden korku ve istek hali içinde yaşar. Bir kez bu temel işlev bozukluğunun nasıl çalıştığını anladığınızda, artık onun tüm tezahürlerini araştırmaya, onu karmaşık bir kişisel sorun haline getirmeye gerek kalmaz. Ego, elbette, bunu sever, o daima kendi illüzyonik benlik duygusunu desteklemek ve güçlendirmek için, bağlanacağı bir şey arar, böylece sizin sorunlarınıza seve seve bağlanacaktır. İşte bu yüzden, birçok insanın benlik duygusunun büyük bir bölümü, kendi sorunlarına yakından bağlıdır. Bir kez bu olduğunda, onların istedikleri son şey, bu sorunlardan kopmaktır; çünkü bu, sahte "ben"liğin kaybı anlamına gelecektir.

Acı ve ıstıraba bir hayli bilinçsiz ego yatırımı olabilir. Ancak bir kez bilinçsizliğin kökeninin ne olduğunu anladığınızda, onun hemen dışına çıkarsınız, orada mevcut hale gelirsiniz. Orada mevcut olduğunuzda, zihinle karışmadan, onun olduğu gibi olmasına izin verebilirsiniz. Zihin kendi başına işlev bozukluğuna sahip değildir. O olağanüstü bir alettir. İşlev bozukluğu siz kendinizi zihinde aradığınızda ve onu gerçek benliğinizle karıştırdığınızda ortaya çıkar. İşte o zaman, o egosal zihin haline gelir ve tüm yaşamınızı ele geçirir.
Zaman illüzyonunu sona erdirin




"Zihinle özdeşleşmekten kurtulmak, neredeyse olanaksız gibi görünüyor. Biz hepimiz kendimizi kaptırmış durumdayız. Siz bir balığa uçmasını nasıl öğretebilirsiniz ki?" ..diyebilirsiniz. İşte bunun anahtarı: Zaman illüzyonu'nu sona erdirin. Zaman ve zihin birbirinden ayrılmaz. Zihinden zamanı ayırın, zihin durur ve siz onu kullanmadıkça öyle kalır. Zihninizle özdeşleşmeniz, zamanın kapanına kısılmanız anlamına gelir: bu neredeyse yalnızca bellek ve beklentiyle yaşamaya zorlanmaktır. Bu zihninizin geçmiş ve gelecekle aralıksız meşgul olmasına ve şimdiki an'ı kabullenme, onurlandırma (şükretme) konusunda isteksizliğe neden olur. Bu zorlanma, bu dürtü, geçmişte size bir kimlik verdiği ve gelecek için kurtuluş/doyum vaad ettiği için, ortaya çıkar. Bunların her ikisi de illüzyondur.

"Ama, bir zaman duygusu olmadan, biz bu dünyada nasıl işlev yapabiliriz ki? O zaman artık ulaşmak için çaba gösterilecek bir hedef olmayacaktır. O halde ben kim olduğumu da bilmeyeceğim, çünkü benim bugünkü kimliğimi oluşturan şey geçmişimdir. Zaman değerli bir şey ve bizim onu boşa harcamak yerine, akıllıca kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor." ..diyebilirsiniz!

Zaman hiç de değerli bir şey değildir, çünkü o bir illüzyondur. Sizin değerli olarak algıladığınız şey, zaman değil, zamanın dışındaki tek noktadır: "Şimdi". Siz "geçmiş ve gelecek" üzerinde ne kadar odaklanırsanız, Şimdi'den, var olan en değerli şeyden uzaklaşırsınız.
"Şimdi" neden en değerli şey?
Birincisi, o tek şeydir, o var olan her şeydir. Şimdiki an içinde, tüm yaşamınız gelişir, o değişmez tek etkendir. Yaşam şimdidir, yaşamınızın şimdi olmadığı bir zaman asla olmamıştır ve olmayacaktır. İkincisi, "Şimdi" sizi zihnin sınırlarının ötesine götürebilecek tek noktadır. O sizin sonsuz ve form'suz Var'lık alemine tek giriş noktanızdır. Hiç bir şey, "Şimdi"nin dışında varolamaz!

"Geçmiş ve gelecek şimdi kadar, hatta bazen ondan daha gerçek değil midir? Ne de olsa, geçmiş bizim şimdi kim olduğumuzu ve herşeyi nasıl algıladığımızı, davranışlarımızı belirler. Ayrıca gelecek hedeflerimiz, şimdi hangi eylemlerde bulunacağımızı belirler."..diyebilirsiniz.

Söylediğim şeylerin özünü henüz kavrayamadınız, çünkü onu zihinsel olarak anlamaya çalışıyorsunuz. Zihin bunu anlayamaz. Sadece siz anlayabilirsiniz, lütfen, sadece konsantre olup dinleyin. Siz hiç Şimdi'nin dışında bir şey deneyimlediniz mi, yaptınız mı, düşündünüz mü, ya da hissettiniz mi? Ve bunu yapabileceğinizi zannediyormusunuz? Herhangi bir şeyin Şimdi'nin dışında vuku bulması mümkün müdür? Yanıt aşikârdır, öyle değil mi?

Hiçbir şey geçmişte vuku bulmamıştır; o Şimdi'de vuku bulmuştur. Hiçbir şey gelecekte vuku bulmayacaktır; o Şimdi'de vuku bulacaktır. Sizin geçmiş olarak düşündüğünüz şey, eski bir Şimdi'nin zihinde depolanmış anılarıdır. Siz geçmişi hatırladığınızda, bir anıyı yeniden canlandırırsınız ve bunu şimdi yaparsınız. Gelecek ise, hayal edilen bir Şimdi'dir, o zihnin bir projeksiyonudur. Gelecek geldiğinde, Şimdi olarak gelir. Siz gelecek hakkında düşündüğünüzde, bunu şimdi yaparsınız. Geçmiş ve gelecek, kendi başına bir realiteye, bir gerçekliğe sahip değildir. Tıpkı ayın kendi başına bir ışığa sahip olmayıp, sadece güneşin ışığını yansıtabilmesi gibidir. Geçmiş ve gelecek yalnız ebedi şimdi ışığının solgun yansımalarıdır. Onların realitesi Şimdi'den "ödünç alınmıştır." Benim burada söylediğim şeyin özü, zihin tarafından anlaşılamaz. Siz onu kavradığınız anda, zihinden Var'lık haline, zamandan an'da mevcudiyete doğru bir bilinç değişimi olur. Birden, her şey size canlı gelir, enerji yayar, Var'lığı yayar.
Spiritüel boyutun anahtarı




Yaşamı tehdit eden acil durumlarda, zaman içindeki durumdan, an'daki mevcudiyete doğru bilinç değişimi meydana gelebilir. Geçmişe ve geleceğe sahip kişilik, bir an için geri çekilir ve onun yerini sessiz, ama uyanık ve tetikte olan yoğun bilinçli mevcudiyet alır. O durumda nasıl bir tepki gösterilmesi gerekiyorsa, bu, o bilinç halindeyken ortaya çıkar. Bazı insanların dağcılık, otomobil yarışı gibi tehlikeli faaliyetlere katılmalarının nedeni, onlar bunun farkında olmasalar da, bu faaliyetlerin onları Şimdi'de zamandan, sorunlardan, düşünmekten, kişiliğin yüklerinden, özgür olan o yoğun biçimde canlı halde bulunmaya zorlamasıdır. Bu faaliyetler sırasında şimdiki andan bir saniye bile uzaklaşmak, ölüm anlamına gelebilir. Ne yazık ki, onlar bu hal içinde olabilmek için, belli bir faaliyete bağlı ve muhtaç durumdadırlar. Ama, bu canlılığı yakalamak için dağların zirvelerine tırmanmanız gerekmez. Siz bu hal içine hemen şimdi girebilirsiniz.

Kadim zamanlardan beri, tüm geleneklerin spiritüel üstatları spiritüel boyutun anahtarı olarak Şimdi'ye işaret etmişlerdir. Buna rağmen, görünüşte o bir sır olarak kalmıştır. O kesinlikle kiliselerde ve tapınaklarda öğretilmez. Eğer siz bir kiliseye giderseniz, İncil'den, "Yarını düşünmeyin, çünkü yarın kendi başının çaresine bakacaktır," ya da "Ellerini sabana koyup geriye bakan hiç kimse, Tanrı'nın alemi'ne giremez," gibi sözlerin okunduğunu duyabilirsiniz. Ya da, yarın için endişelenmeden sonsuz Şimdi'de rahatlık içinde yaşayan ve geçimleri Tanrı tarafından bol bol sağlanan güzel çiçekler hakkındaki parçayı dinleyebilirsiniz. Bu öğretilerin derinliği ve radikal doğası anlaşılıp kabul edilmemiştir. Görünüşte hiç kimse bu öğretilerin yaşanması ve böylece derin içsel değişim dönüşüm meydana getirmesi için verilmiş olduklarını idrak etmemiştir.
Şimdi'de, zamanın yokluğunda, tüm sorunlarınız ortadan kalkar. Iztırabın zamana ihtiyacı vardır; o Şimdi'de varlığını sürdüremez. Büyük Zen üstadı Rinzai, öğrencilerinin dikkatini zamandan uzaklaştırabilmek için, sık sık parmağını kaldırıp yavaşça şöyle sorardı: "Şu anda eksik olan nedir?" Bu zihin düzeyinde bir yanıtı gerektirmeyen güçlü bir sorudur. O sizin dikkatinizi derinden Şimdi'ye çekmek için tasarlanmıştır. Zen geleneğinde benzer bir soru da şudur: "Eğer şimdi değilse ne zaman?"

Şimdi, ayrıca, İslam'ın mistik kolu olan Sufizm (tasavvuf) öğretisinin de merkezini oluşturur. Sufıler'in, "Sufi, şimdiki anın çocuğudur," diye bir deyişi vardır. Ve Sufizm'in büyük şairi ve öğretmeni Mevlâna Celâleddin Rumi şöyle der: "Geçmiş ve gelecek Tanrı'yı bizim gözümüzden saklar; her ikisini de ateşe atıp yakın."
On üçüncü yüzyılın spiritüel öğretmeni Üstat Eckhart tüm bunları çok anlamlı özetlemiştir: "Zaman, ışığın bize erişmesini engelleyen yegane şeydir. Tanrı ile aramızda zamandan daha büyük bir engel yoktur."


Kaynak: Bu sayfa, Eckhart Tolle'nin kitaplarından alıntılar içerir.

İSTEKTE BEYNİN GÜCÜ VE KULLANIMI

İsteklerin sistemimize dahil olmasını engelleyen etmenler aşağıdadır. Gerçekten istemek için aşağıdakileri uygulayınız.
  • Çalışmadan korkmayınız
  • İnsanlarla tanışmaktan çekinmeyiniz. Onlardan çok şey öğrenebilir, kendinizi onlara anlatırken kendinize daha yakınlaşabilirsiniz. “Popüler” demek herkesin sizi tanıması demek değildir, herkesin sizi seviyor olması da gerekir. Başka insanlar tarafından aranan ve istenen insan mutlu ve tatminkar olur. Çünkü o zaman başkaları da sizin kişiliğinize değer verdiğinden, kendinizin de kendi kişiliğinize değer vermeniz sağlanır. Bir insanla tanışmadan önce dua et.
  • Kaybetmekten, başarısızlıktan korkma.
  • Durgun hareketsiz durmayınız
  • Geçmişte aldığın başarıları anlatıp durma. Geçmiş geçmişte kalmıştır.
  • Kişisel bir değişiklik yapmanız gerektiğinde (zayıflama rejimi, sigarayı bırakmak) bilinçaltından isteyiniz
  • Dilemeyin, umarım demeyin, sadece ve sadece isteyiniz. BİLİÇALTINDAN UMMAYIN DİLEMEYİN İSTEYİN SİZDEN................YAPMANIZI İSTİYORUM
  • İsteklerini başkalarının yapmalarına izin verme. O isteklerini kendin yap. İsteklerine sahip çık ve onları sen gerçekleştir. Kimse senin isteğini gerçekleştirmesin.
İsteği SEVİN ve bir isteği getirdiği tüm sıkıntı, acı ve güzel yanlarıyla KABUL EDİN. Akıl kendi başına istek üretemez. Bilinç altından ..................... isteyiniz.
sigarayı bırakmamızı
kilo vermemizi
NE İSTİYORUM, NASIL İSTİYORUM?
Şüphe duymayı değil istemeyi öğrenin. Gerekirse önce umutlu olmayı sonra istemeyi öğrenin. Şüphe içinizdeki yaratıcı gücün ortaya çıkmasını önler. Şüphenin kafanızda değil kok salmasını tohumunun bile düşmesini önleyin. Şüphe duymayın sadece oluyor deyin. Şüpheciliğin hastalık haline dönüşmesini inceleyen psiko-nöro-imunoloji denen bir bilim dalı bile vardır. Bu yöntemleri öğrenmek bir müzik aleti çalmaya benzer. Öğrenmesi zaman ve çaba gerektirse de bir kavranıldı mı insana büyük bir zevk verir.
İSTEKTE BEYNİN GÜCÜ VE KULLANIMI
Beynimizin sol tarafı mantıklıdır ve dilimizi kullanır. Ayrıntılı düşünmeyi sol tarafla yaparız. Sağ taraf duygularla, hislerle ve sezme olayını gerçekleştirir. Olayları bütünsel bir şekilde algılar. Beynin iki yanını da harekete geçiren insan her şeyi yapabilecek kudrete sahip olur. Önce bütün isteklerimizin, hayallerimizin, "keşke"lerin, "olsa"ların bir listesini çıkarın. Hedeflerinizi ayrıntılarıyla yapın.
  • Şu anki durum nedir ve hedefime ulaşırsam durumumda neler değişebilir? Yaz.
  • Hedefimi ne kadar iyi ve nasıl bir düzeyde gerçekleştirmek istiyorum? Yaz.
  • Hedefime ulaşmak ve ulaşmak için sarf ettiğim yol beni mutlu edecek mi? Ne kadar ve nasıl mutlu edecek? Yaz.
  • İsteklerinizi başarmanız sizin kendi elinizde mi? Yaz.
  • İsteğinize ulaşmayı sağlayacak olanaklarınız var mı? Şu anda olanağınız yoksa oluşturabilir misiniz? Yaz.
  • İstekleriniz olumlu mu, getirileri, götürülerinden fazla mı? Yaz.
  • Ne göreceksiniz? Yaz.
  • Ne duyacaksınız? Yaz.
  • Ne koklayacaksınız? Yaz.
  • Ne tadacaksınız? Yaz.
  • Ne işiteceksiniz? Yaz.
  • Ne hissedeceksiniz? Yaz.
Bütün bu yukarıdakilerin cevaplarını bir kağıda yazdığınızda ortaya isteğinizin ne kadar istek olduğu ortaya çıkacak. İsteğinizi ne kadar isteyip istemediğinizi öğreneceksiniz. İsteklerinize ulaşmak için hangi yolu, hangi metodu seçeceksiniz? Ne yapmanız gerekiyor? Bunun 5 yolu vardır. Bunları bir kombinasyon halinde de kullanabilirsiniz. Sıra önemli değildir, kişiden kişiye değişebilir.
  1. Bilmek
  2. Yapmak
  3. NE Elde etmek -MELİYİM?
  4. Yakın olmak
  5. Olmak
İsteğiniz açık seçik ortaya çıktımı? Ee! peki ne duruyorsunuz? Lütfen ama lütfen ilk adımı atınız, başlayınız, o zaman!!!!!!
GEÇERSİZ KILIN
Bilinçaltı bilinç tarafından yalnız bırakılırsa ortaya felaketler zinciri çıkar. Hemen geçersiz kılın denmeli sonrada BİRLEŞİN BİRLİKTE denmelidir. KAFANIZDA CANLANAN KÖTÜ BİR DÜŞÜNCE, DUYGU, KORKU, KÖTÜ BİR FELAKETİ GELECEKTE ÖNLEMEK İÇİN HEMEN GEÇERSİZ KILIN DENMELIDİR.
**Bu bir dua dır**
ÇALIŞMAK, ÇALISKAN OLMAK
İçinizdeki huzursuzluğu gideriniz, üretiniz ve ertelemeyiniz, çalışınız. Bilinçaltı çalışmaya açtır.
Elle tutulur, gözle görülür bir çalışma kendiyle birleşmeyi sağlar. GÖBEGİNİZDEKİ KASILMALARI ÖNLEYIN
CİĞERLERİNİZİN EN ÜST KISMIYLA NEFES ALIP O BÖLGEYİ AÇIN
Özenli iyi rahat çalışın. Sanki bir zanaatkar gibi. Ben bir zanaatkarım. Bilinçaltınız çok iş görebilir. Ama daha dayanıklılığını bile gösteremeden bilinçli yanınız yorgunum deyip işin içinden çıkar. Ben yorGÜN değilim. Bilinciniz ben bu işi yapamam, ben beceremem dedikçe bilinçaltınızı KÖRLEŞTİRIRSİNİZ. Oysa “Birlikte BİZ her şeyi yapabiliriz. BİZ birlikteyken varılmayacak hedef üstesinden gelinmeyecek iş yoktur” demeliyiz. Olayları sürekli ertelemek, uyuşuk ve hareketsiz olmak, olayların kendiliğinden hallolmasını eklemek gerginliğe sinire bölünmeye sebep olur. Geciktirme olayını ortadan kaldıran kelime ŞİMDİ dir. Tembellik, çoğunlukla zaman öldürme isteğinden kaynaklanır. Zamanı bir şeyler
yaparak oldurun. Tembelliği kovmanın yolu GİDİN demektir.

BİRLİKTE ÇOK ÇALIŞABİLECEĞİNİZE BAŞARABİLECEĞİNİZE İNANIN... İNANIN...
Bilinç bedensel çalışmadan hoşlanmaz. Bilinç elle iş yapmak ister. Zihinsel bir iş yapmak istiyorsak işe ellerimizi de karıştırmalıyız. Böylece bilinçaltı ile bilinci birleştirmiş oluruz. İsteğinizi hedefinizi açık açık yüksek sesle dile getirin. Kendi kendinize bunu iyice belletin. Yaptığınız iyi bir işten sonra kendi kendinize TEŞEKKÜR EDİN. Sorumluluk almak, sorumluluğa sahip olmak, ileride insanın kendine
karşı sorumluluk duygusunu geliştirir. İnsan yerine getirmesi gerekenleri yerine getirince daha sağlıklı ve tatmin olmuş yaşar, mutlu olur. Başarılı olduğunuz bir resmi zihninizde canlandırın. Ve onu zihninize kazıyın. Bu resmi beyninizden hiç çıkarmayın. O resmi düşünürken vücut kaslarınızın gevşemiş olmasını kontrol edin. Hayallerinizin önüne engeller çıkarmayın. Çıkardığınız engelleri ve sıktığınız kaslarınızı yine kendiniz olumlu düşüncenizle yok ediniz. Çalışırken ruhsal enerji ile bedensel enerjiyi iyi dengelemeliyiz. Birini öbüründen fazla zorlayıp kullanırsak, aynı yağsız bir motor gibi belli bir süreden sonra parçalanır, bozuluruz. Vücudunuzun her küçük parçasını kullanırken ruhsal enerjiyle birleştirerek kullanınız. Ruhsal enerjinizi her zaman göz önüne alınız. Vücudunuzun ritmine göre çalışınız. Her şey öğrenilebilir, çok ama çok çalışmakta. Çalışmayı bir meşe ağacı tohumu olarak düşünelim. Onu ekmeniz ve sabırla büyümesini beklemeniz gereklidir. Çalışmayı becermekte, öğrenmekte meşe tohumuna benzer yavaş yavaş büyütmek ruhi enerjiyi dikkate alarak çalışma tohumuyla özenle ilgilenmek gereklidir. Gerginlik ve tedirginlik duyguları sahip olunan gücü ve enerjiyi boşa harcar, bitirir. Ruhsal enerjinizi göz önünde tutunuz. Ruhsal enerji ile fiziksel enerjiyi birlikte dengeli kullanınız. Şüphe duymayı değil, istemeyi öğrenin. Gerekirse önce umutlu olmayı sonra istemeyi öğrenin. Şüphe içinizdeki yaratıcı gücün ortaya çıkmasını önler. Şüphenin kafanızda değil kök salmasını tohumunun bile düşmesini önleyin. Şüphe duymayın sadece oluyor deyin. Bu yöntemleri öğrenmek bir müzik aleti çalmaya benzer. Öğrenmesi zaman ve çaba gerektirse de bir kavranıldı mı insana büyük bir zevk verir. Çok çalışabilmek için; işinizi sevin, işinizin olumlu ve size yarar getiren yanlarını düşünün; belki değişmesi gereken sizsiniz. Her işin her zaman kolay olduğunu düşünün. Usta olun, işinizde ne kadar çok bilgi sahibi olursanız, o iş size o kadar kolay gelmeye başlayacaktır. Konsantre olun. Konsantre olun. Aynı meditasyon sırasında nefesinize, vücudunuza ve sayılara nasıl konsantre olup gevşiyorsanız okuduğunuza, yazdığınıza, yaptığınıza da öyle konsantre olup uğraştığınızdan başka hiç bir şey düşünmeyin. Zen’i yaptığınızla birleştirip yapın.
KONSANTRE OLDUM.
Yaptığınız işi en iyi yapan siz olun. Tuvalet temizleyicisi bile olsanız dünyanın en iyi gelmiş geçmiş en iyi tuvalet temizleyicisi siz olun. İşinize konsantre olun, yaptığınız işi size rahatsızlık veren duygulardan ayırıp yapın. İş yaparken duygusal olmayın profesyonel olun. Bugünün işini yarına bırakmayın. Zorlanıyorsanız DUA edip isteyin. Yalvarın kendinize, tanrıya… Üzüntü ve mücadele birer öğretmendir, kötü şeyler değildirler. Üzüntü ve mücadeleyi yaşayıp onlardan öğrendiklerimizle simdi mutluyuz. Veya da mutlu olacağız.
UYGUN KILIN
Ağır bir eşyayı kaldırmanıza yardım edecek biri yoksa uygun kılın deyin. Bilinçaltınız SİZİ birden bir eşyayı kaldırmanın bilimsel yollarını bilen usta, bir mühendis yapacaktır. Bilinçaltınız bedeninizi yormadan ağır eşyaları nasıl kaldıracağınızı bilir.
AFFETMEK
Bir gün dışarı çıkın ve karşılaştığınız her insanı affedin. Yolda gördüğünüz insanları, yolda karşılaştığınız insanları bir tanrı gibi affedin. Kalabalığın içinde gördüğünüz yüzleri, bedenleri, genellikle tanımadan bilmeden bazen hiçbir neden olmadan kınadığınız eleştirdiğiniz insanları affedin. Affetmekle kalmayın birde onları sessizce ÖVÜN. Onlar için dua edin. Başkalarını affedebilen insan sonunda kendini de affedebilir. Affetmek insana bundan dolayı İLAHI BİR MUTLULUK VERİR. Bunu bir egzersiz gibi düşününüz ve yapınız. Affetmek her zaman kolay değildir. Affedemediğiniz halde kendinizden özür dileyiniz. Karşınızdaki insandan sessizce özür dileyiniz. Bu sizi bölmeyecek ve size huzur verecektir. Birlikteliğinize, Bilinçaltınıza boyun eğebilmeniz ve inanabilmeniz için önce çevrenize ve olduğunuz hale boyun eğmeniz ve inanmanız gereklidir. Eğer ayıplanacak biri varsa oda sizin bilincinizdir. Tüm sıkıntılarınızı, şikayetlerinizi, kızgınlıklarınızı doğuran bilincinizdir. Kötüyü görmeyin, kötüyü duymayın, kötüyü söylemeyin. Bunları yapmak sizi sadece sizi BÖLER. Sevmediğiniz kişi için dua edin. Tanrım önce benim sonra onun kalbini sevgiyle doldur. Kendinizden nefret ediyor musunuz? Yapamadığınız, sizce başarısız olduğunuz şeyler için, olamadığınız insan için kendinize içerleyip nefret ediyor musunuz? Oysa biraz kendinize merhamet gösterip anlamaya çalışsanız, daha mutlu olduğunuzu göreceksiniz. Önce kendinize merhamet edin. Kendimi affettim.
KİLO VERMEK
Aşırılıkların çoğu yemekte aşırıya kaçmakta BİLİNÇALTI mekanizmasının bir ürünüdür. Bilinçaltı kişiye devam etmesini, daha fazla hep daha fazla yapmasını söyler. Çok sigara içmek, çok yemek, tembel olmak gibi alışkanlıklardan vazgeçmek için bilincimiz öne çıkıp BİLİNÇALTIYLA KONUŞMALI, BİRDEN DEĞİLDE YAVAŞ YAVAŞ KESMESİ, KONUŞUN ONU İKNA EDİN.
Tüm gelişmeler, tüm ılımlı davranışlar bilinçten kaynaklanır. Bozukluğu kendinize yüksek sesle aynada söyleyin. Anahtar kelime YETER dir. Yeter!!! Tüm aşırılıkların bilincin yardımına ihtiyacı vardır.
İSTİYORUM…..
Zayıflamak
ZAYIFLIYORUM hergün DAHA ÇOK ZAYIFLIYORUM.
Vücut ve yüz kaslarını kontrolde tutarak onların gerginliklerini azaltarak, açlığımızın neden çok yediğimizin nedeninin bilincine vararak, meşe tohumunu büyütür gibi disiplini ele almalıyız. Ama bu disiplin içindeyken bile vücudumuzla ruhumuzu ve kendimizi uyum içinde tutmalı, her türlü gerginlikten kaçınmalıyız. Olmuyorsa, kendimizi bölecek kötü duygulara kapılmamalı belki de simdi daha hazır değilim diyebilmeliyiz. Korku, keder ve üzüntüsü olan insanın pankreas organı çok insülin yaparak vücuttaki sekerin yanmasını ve dolayısıyla korku, keder ve üzüntü duygularının vücudumuzda yarattığı o büyük enerji açığını enerji yaparak gidermeye çalışır. Fakat eğer pankreasımız yorulmuşsa insülin üretilemez ve dolayısıyla enerjimiz az ortaya çıkar, seker enerjiye dönüştürülmez ve vücuda alınan şeker direkt yağa dönüşür. Unutmayın 3 hafta düzenli spor ve diyetin sonunda vücut ancak kilo vermeye başlar. Çünkü bu 3 hafta içinde yağlar gider, yerini su alır. 3 haftadan sonra kilo verilmeye başlanır. Karnı guruldayan insanin midesi ve bağırsakları boştur. Karnı guruldayan insan kilo vermeye başlamıştır. Zayıflamış durumunuzu hayal edin. Saçınızdan tüm vücut hatlarınızı canlandırın. Yürüyüşünüzden duruşunuza kadar zayıf olduğunuz haldeki hareketlerinizi hayal edin. Zayıf halde neler giydiğinizi, vücudunuzun hareket özgürlüğünü hayal edin. Bir takvim sayfası hayal edin ve böylece bir tarih belirleyin. Korku ve mazeret yoktur. En son olarak bu hayalinizi devamlı kurun ve onu devamlı kurmaktan hiç vazgeçmeyin. Bu duruma gelmek için yapılması gerekenleri yapın ama bir beklentiniz olmasın.
KORKU ve TELAŞ
Telaşın en çok görülen sebebi korkudur. Eğer korkularınızı bilir ve korkularınıza BOYUN EĞER, korkularınızı kabul ederseniz KENDİNİZLE BİRLİKTE OLMADIĞINIZI da kabul etmiş olursunuz. Bu basit gerçeğe BOYUN EĞİN. Gerginlik ve tedirginlik duyguları sahip olunan gücü ve enerjiyi boşa harcar, bitirir. Ruhsal enerjinizi göz önünde tutunuz. Ruhsal enerji ile fiziksel enerjiyi birlikte dengeli kullanınız. Eğer bir süre korktuğunuz halde çok cesur bir insan gibi davranır ve cesur insanların davranışlarını gözlemler, örnek alırsanız, bir süre sonra sizde korkularını bir kenara bırakmış cesur bir insan olursunuz. Bu yöntem psikolojik olarak kanıtlanmıştır. Cesur bir insan nasıl yaşar, nasıl davranır?
HASTALIK VE AĞRIYI gidermek. Hastalık ve ağrılar ister içerden ister dışarıdan kaynaklansın, bilinçaltınızda o acıya veya hastalığa karşı bir çözüm yolu vardır. Hasta olduğunuza ağrınızın olduğuna İNANIN. Hasta olduğunuza inanmanız için, illa ki bir doktorun size hasta olduğunuzu söylemesi mi gerekli? Ağrıyı ve hastalığı İSTEMEDİĞİNİZİ bilinçaltınıza yüksek sesle söyleyin. Defalarca DEĞİŞİN veya da DEĞİŞİN BİRLİKTE şarkısını söyleyin. Sorunlarınız olan kendinizi veya sorununuz olan insani bir sosyal görevli gibi karşınıza alın her şeyini bir kağıda yazın ve üzerinde düşünerek çözüm yolları üretin. "Bizim sağlıklı kalmamızı sağlayan en büyük güç, doğuştan bizde varolan sağlıklı yaşayacağımıza olan inançtır.” Hippocrattes. Olumlu düşünün.
HERŞEY İSTEDİĞİM GİBİ YOLUNDA GİDİYOR
Her şeyin yolunda gittiği anlar olur. Her yaptığın istediğin gibi olur. Rahat ve kolay yaparsın herşeyi, her şey yolunda gider, iyi rastlantılar, iyi rastlantıları takip eder, çevrendeki herkes her şey adeta islerinin olması ve senin işlerinin yolunda gitmesi için el birliği etmiştir, herkes adeta o yönde hareket eder. Her işin huzur içinde rahat, kolay ve seni mutlu edecek şekilde hoş süprizlerle yürür gider. Korkudan uzak mutluluk içinde... Yolunda gitsin işlerim. İşlerimin yolunda gitmesini istiyorum. Eğer içinizde bir boşluk duygusu varsa bunu gidermenin ilk yolu başkaları için iyi şeyler düşünmek ve onlara yardım etmektir.
SORUN ÇÖZME YÖNTEMİ
  1. İnanın her sorunun bir çözümü vardır. İnanın.
  2. Sakin bir insan olun. Vücut kaslarını gevşek tutun, kaslarınızı gerginlikten koruyun. Alfa durumuna geçin.
  3. Zihinsel olarak sorunlarınıza kısa sürede en iyi çözümü bulacağım diye beyninizi zorlamayın. Çünkü kendimiz en güç durumumuzda bize en iyi çözümü sunacak şekilde oluşmuştur. Belki daha hazır değilsiniz.
  4. Ben profesyonelim.
  5. Kendi sorunlarınıza kendinizden çıkıp, kendinizi başkasının yerine koyup, o ne yapardı sorusunu sorun. Sorunlarınıza duygusallıklarınızı (korku, hoşlanma veya hoşlanmama, kızgınlık,.) karıştırmayın. Profesyonelce olaylara ve KENDİNİZE insanlara bakın.
  6. Sorunlarınız olan kendinizi veya sorununuz olan insani bir sosyal görevli gibi karşınıza alın her şeyini bir kağıda yazın ve üzerinde düşünerek çözüm yolları üretin.
  7. Gerekiyorsa dua edin. Özellikle kutsal yerlerde, mezarlıklarda ve doğa içinde yaptığınız yürüyüşler esnasında çözüm yolu için yapılan dualar bilinçaltınızı ve kendimizi devreye sokacak ve bizim için en uygun çözüme, nasıl ulaşacağımızı gösterecektir.
Sorun çözmenin başka bir yolu:
Yaratıcı olun: probleminize çözümler bulun ve bunları yazın.
Organizatör olun: fiziksel olarak bulduğunuz yukarıdaki çözümleri nasıl uygulayacağınızı düşünün. Bunları yazın.
Eleştirisel olun: yargıç rolünü üstlenerek hoşunuza gittiği kadar kendinizi zorlamadan eleştirisel olun. Uygulayacağınız bu çözümlerin beraberinde neler getireceğini yazın. Sonuçta ortaya çıkan veya geriye kalan çözümler sizin için en iyi çözümlerdir. Onları da bir kağıda yazın ve her gün görebileceğiniz bir yere koyun.

Erteleme Alışkanlığını Yenebilirsiniz!


Şuan hiç canım yapmak istemiyor, önce diğer işleri bir bitireyim onu sonra da yaparım, ne zamandır gideceğim ama bir türlü fırsat bulamıyorum, hepimiz bu kadar işi yetiştirirken zamansızlıktan şikayet eden niçin bir tek ben oluyorum… Bu cümleler size de tanıdık geldi mi? Çünkü eğer öyleyse, sizin de ertelemeyle ilgili halletmeniz ihtiyaç duyulan büyük bir sorun var demektir. öteki bir deyişle, siz de erteleme alışkanlığından muzdarip olanlardan birisiniz. Kısaca sizi başarısızlığa sürükleyecek bir alışkanlığa sahipsiniz de denilebilir. Zira sürekli erteleyen kişilerin istediği başarıyı yakalayamaması elde edilebilecek en olası ihtimaldir. Bu yüzden, başarılı olmak istiyorsanız, bu kötü alışkanlıktan bir an önce kurtulmanız gerektiğini farkına varmalısınız.

Belki siz bu kötü alışkanlığın, karakteristik özelliklerinizden biri olduğunu düşünüyorsunuz. Erteleme davranışınızın üzerinize yapışıp kaldığını zannediyorsunuz. Fakat gerçekler hiç de öyle değil! Çünkü isterseniz bu alışkanlıktan kurtularak, kendinize yepyeni bir seviye oluşturabilirsiniz. Hayranlıkla izlediğiniz o planlı programlı kişilerden biri olabilir, verdiğiniz sözlerde durmayı öğrenebilir ve işlerinizi vaktinde bitirmiş olmanın gururunu yaşayabilirsiniz. Evet, eğer hakikaten isterseniz bu dediklerimin hepsini yapabilirsiniz. Nasıl mı?

Yapmanız ihtiyaç duyulan şey sadece değişimi istemek ve bunun için birazcık çaba harcamak! Kaldı ki bu çabanın erteleme alışkanlığınız yüzünden kazanmış olduğunuz sonuçlarla uğraşmak için harcadığınız çabadan çok çok daha azca olacağını söyleyebilirim. O süre diyorum ki bir an önce bu alışkanlıktan nasıl kurtulmanız gerektiğini incelemeye başlayalım. Çünkü erteleyerek geçirdiğiniz her saniye sizi biraz daha başarısız, birazcık daha mutsuz biri haline getirmekte. İşte bunun önüne geçmek için, derhal harekete geçin. Kısacası ilk adımı bu yazıyı inceleyerek atın. Nitekim aşağıdaki maddeleri okuyarak, yapmanız ihtiyaç duyulan bir işi ertelememekten kurtulmuş olacak, alışkanlığınızı azcık da olsa alt etmiş sayılacaksınız. İşte okumayı katiyetle ertelememeniz gereken yapılması gerekenler listeniz:

Önceliklerinizi Zekice Belirleyin!

Erteleme alışkanlığından kurtulmak için yapmanız ihtiyaç duyulan ilk şey, önceliklerinizi belirlemek olmalı! Hani siz genellikle son olarak yapmanız ihtiyaç duyulan işleri en başta yapıyor, en başta yapmanız gerekenleri ise hep en sona bırakıyorsunuz ya, işte artık bunu yapmamalısınız. Sizin için öncelikli ve önem taşıyan işlerinizin farkına varmalı ve işlerinizi bir sıralamaya sokmalısınız. Mesela; sabah işe geldiğinizde ilk başta sizin için en basit işleri yapmayı tercih ediyor olabilirsiniz. Eğer vaziyet buysa, organik olarak da enerjiniz bitmeye başladığında zor olanlarla başa çıkmaya çalışıyorsunuzdur. İşte artık bunu yapmamalısınız. Hem özel hem de iş yaşamınızda en önemlileri ilk sıralara koymalı, ne zaman ne yapmanız gerektiğini biliyor olmalısınız. Ama burada karar vermekle ilgili genel bir probleminiz olup olmadığını da düşünmelisiniz. Çünkü doğru karar almayı bilmiyorsanız, önem ve önceliklerinizi de doğru bir biçimde ortaya koyamazsınız. Bunun için de size daha doğru karar alabilmek için dikkat etmeniz gerekenler başlıklı yazıyı okumanızı öneriyorum.

Dikkat Dağıtıcılarınızdan Kurtulun!

Belli aniden yapıyor olmanız ihtiyaç duyulan işi yapmak yerine, size daha çok keyif yeren ve daha basit giden şeyi yapıyorsanız, doğrusu erteleme alışkanlığınızı yine devreye sokuyorsanız, o vakit dikkat dağıtıcılarınızın farkına varmalısınız anlama gelir. Mesela; işe gittiğinizde teslim edilmesi ihtiyaç duyulan dosyalarınıza odaklanmak ve yoğunlaşmak yerine, kendinizi sosyal medya dünyasına dalmış bir şekilde buluyorsanız, bunun durumun sizi engellediğini anlamalısınız. Demek ki telefonunuz sizin dikkat dağıtıcılarınızdan biri. Ya da bilgisayarınızda devamlı açık duran sosyal medya hesaplarınız sizin iş yapmanız üzerindeki en büyük engellerden biri.

İşte erteleme alışkanlığından kurtulmak için bu dikkat dağıtıcılarıyla aranıza mesafe koymayı bilmelisiniz. Gerekiyorsa telefonunuzu kapatın, kendinize o “giriş yap” kutucuğuna tıklamayacağınıza dair söz verin. Netice de; gelen her bildirime bakmak ya da her mesaja cevap vermek zorunda değilsiniz. Kısacası sizi engellemiş olan şey artık her neyse, onların farkına varıp, kurtulmayı öğrenmelisiniz.

Bir Şeyi Yapmak İçin En Doğru Zamanı Beklemeyin!

Ah o doğru zaman! Hiç gelmeyen ama hep beklenilen meşhur doğru süre! Siz de kendisine doğru vakitti beklediği gerçek dışını söyleyenlerden biri olabilir misiniz? Büyük olasılıkla öyle. Çünkü erteleme alışkanlığı olan kişilerin çoğunun mazereti budur. Klişe bahanelerin başlangıcında gelen “doğru zamanı umuyorum” cümlesi, erteleyen insanların altına sığındığı koca bir barınak gibidir. İşte bu negatif davranıştan kurtulmak için, kendinize doğru süre yalanını söylemekten vazgeçmelisiniz. Çünkü beklerseniz o zaman hiç gelmeyecek ve siz o işi hiç yapmayacaksınızdır. Koşulların oluşmasını beklemek yerine, uygun şartları oluşturmayı bilmeli ve doğru vaktinizi siz kendiniz yaratmalısınız.

Kendinizi Zaman Yönetimi Mevzusunda Geliştirin!

Zaman yönetimi mevzusunda ne kadar başarısızsınız? Başarılısınız diyemiyorum çünkü erteleme alışkanlığınız olduğu için öteki noktalarda ne kadar iyi olsanız da belirgin bir fark yaratmayacaktır. Bu yüzden diyorum ki, zaman yönetimi konusunda ne kadar başarısız olduğunu biliyor musunuz? Ertelemekle birlikte başka ne gibi olumsuz alışkanlıklarınız var? Örneğin; planlama yapma mevzusunda yetenekli olduğunuzu savunabilir misiniz? Ajanda tutmayı biliyor musunuz? İstediğiniz süre istediğiniz işe odaklanabiliyor musunuz? Muhtemelen bu tarz şeylerin asla birini yapamıyorsunuz. İşte bu yüzden süre yönetimi hususuna gereken hassasiyeti gösterebilmelisiniz. Ve bunun için de atmanız ihtiyaç duyulan ilk adımı zaman yönetiminde başarılı olmak için dikkat edilmesi gerekenler neymiş öğrenerek atabilirsiniz.

Motivasyonunuzu Artırmanın Yolunu Bulun!

Erteleme alışkanlığından kurtulmak için yapmanız gereken şeylerden bir tanesi de motivasyonunuzu yükseltmek. Çünkü eğer bir şeyi erteliyorsanız, o işi size zor geliyordur, kısacası motivasyonunuzu düşürdüğü için erteliyorsunuzdur. İşte bundan dolayı, sıkıcı işleri keyifli kılmaya, enerjiniz düşmüş olduğunda modunuzu yükseltmeye uğraşmalısınız. Peki, bunu iyi mi yapacaksınız. Hemen birkaç örnek vereyim. örneğin; işinizi eğlenceli hale getirmek için yapabileceklerinizi denemelisiniz. Veya “yeter” demek istediğinizde teşvik edici motivasyon teknikleri kullanarak işlerin üstesinden gelmeyi öğrenmelisiniz. Aslen öncelikle iyi mi motive olduğunuzu anlamanız gerekiyor. Yani kendinize özel teknikler bulmalı ve ertelemeye başladığınızı anladığınızda derhal bunları kullanmalısınız. Kararlı olun, bu yöntem yardımıyla erteleme alışkanlığınızdan kurtulmak için kocaman bir adım atmış olacaksınız.

Odaklanmayı Öğrenin!

Başarısızlığına niçin olacak bu kötü alışkanlıktan kurtulmak için yapmanız ihtiyaç duyulan bir öteki şey de odaklanma probleminizi çözmek olmalı! Evet, problemi dedim çünkü erteleme alışkanlığınız varsa odaklanma sizin için bir problem haline gelmiştir. Diğer bir deyişle; yapmanız ihtiyaç duyulan işe bir türlü yoğunlaşamıyorsunuzdur. Bu yüzden, yoğunlaşmayı öğrenmelisiniz. Bunun için pek çok farklı tekniği kullanabilirsiniz ama en iyisi kendinize özel bir yöntem geliştirmenizdir.

Çünkü kimileri bir mola verdiğinde kafasını toplamayı başarır kimileri ise kendini işe vermeye zorladığında! Kimileri için önündeki amaçları düşünmek yeterlidir kimileri ise bunun için birilerinden yardım almaya ihtiyaç duyar. Kısacası, odaklanmak için sizi neyin motive edeceğini öğrenmelisiniz. Mesela; sevdiklerinizin resimlerine bakıp onlarla ilgili hayallerinizi gerçekleştirmek için o an a işi yapmanız icap ettiğini düşünmek belki tam da size göredir. Yahut minik bir mola verip, derin derin nefes almak ve olumlama yapmak odaklanma probleminizi çözmeniz için size epey yardımcı olacaktır. Neticede, ne yaparsanız yapın fakat bir şekilde odaklanma sorunlarından kurtulun derim. Çünkü odaklanmayı öğrenmediğiniz sürece erteleme alışkanlığınızdan da kurtulamayacaksınız.

Her Zaman Planlı Olun!

Evet, bu kötü alışkanlıktan kurtulmak için ne olursa olsun planlı davranmayı öğrenmelisiniz. Bir tek iş hayatınızda değil özel hayatınızda da her zaman planlı olmalı, bu şekilde ertelemekten kurtulmalısınız. Zira başarılı olan ve ertelemek nedir bilmeyen insanoğluın hepsi planlama yapmanın önemini anlamış insanlardır. Kısacası başarıya giden yol doğru plan yapmaktan ve bunu uygulamaktan geçer. Siz de erteleme alışkanlığınızdan kurtulmak için, plan yapmayı bilmelisiniz. Peki, bunun için ne yapacaksınız? Öncelikle işlerinizi bir sıraya koymalısınız. Mesela; kendinize bir sabah alışkanlığı oluşturmayı deneyebilirsiniz. Çünkü alışkanlıklar sıkıcı gözükse de doğru rutine sahip olmak başarı için mutlak önem taşımaktadır. Bu sebeple de siz de kendiniz için bir rutin belirlemelisiniz.
alıntıdır

Çekim Yasası nasıl çalışıyor?

Çekim Yasası nasıl çalışıyor?
Bu sorunun cevabını anlamak için, evreni anlamamız, yaşamı anlamamız, insanın ne olduğunu anlamamız gerekir. Eski çağlardan beri; kişinin kendini tanıması, bilmesi büyük bir erdem olarak bilinir. Şimdi bir düşünün; insan dediğimiz varlığın içinde milyonlarca hücre, mükemmel çalışan bir sinir sistemi ve iletişim ağı, kusursuz bir bilinç, inanılmaz bir zeka var. Bununla birlikte ruh dediğimiz ve ne olduğunu tam olarak bilmediğimiz bir varlıkla iç içe yaşıyoruz.

Sevgi, mutluluk, aşk, gibi güzel duyguları içimizde barındırdığımız gibi, nefret, kin, öfke, kıskançlık gibi kötü duygular da bizimle yaşıyor. Yasanın bizim lehimize çalışmasını sağlamak için; hayatı sevmemiz, vermeyi bilmemiz, mutluluğun peşinden gitmemiz gerekiyor. Neden? diye soruyorsanız, yazının devamını okumanızı tavsiye ederim.

Birde evrene göz atalım. Yıldızlar, gezegenler, galaksiler, gök taşları ve sonsuz bir boşluk var. Çok hoşuma giden bir sözü sizinle paylaşmak istiyorum;her Adem, bir alem.; Bu söz ile; koskoca bir kainatın dürülerek insanın içine yerleştirildiği vurgulanmak isteniyor. Yaşadığımız evrende hemen her şey birbiri ile etkileşim halinde. En küçük zerreden en büyük küre ye kadar her şey iç içe geçmiş durumda. Hepimiz büyük insanlık ailesinin bir ferdi, aynı zamanda sonsuz evrenin içinde bir noktayız. Evrendeki her olay; kendisinden önce ve sonra gelen olayla bağlantılıdır.

Çekim yasası sizin emrinizde, gelelim yasanın çalışma prensibine.

1. İstemek

Ne istediğinizi netleştirin. Yasanın çalışması için ne istediğinizi kesin ve net olarak bilmelisiniz. İstediğiniz şeyin neye benzediğini, özelliklerini, nasıl görüneceğini, neler hissedeceğinizi belirleyin. Bilinçaltına isteğiniz ile ilgili tohumları ekin. Bunu yaparken, olsa da olur, olmasa da olur şeklinde yanlış düşüncelere kapılmayın. Ya da muallakta kalan isteklerde bulunmayın.

İsteğinizi her zaman göreceğiniz bir yere yazmak da faydalı olur. Baktıkça hatırlar, hatırladıkça düşünmeye ve odaklanmaya devam edersiniz.

İsteyin, bu evrende her kese yetecek kadar bolluk, bereket var.

İsteyin, idealleriniz için, hayalleriniz için, geleceğiniz için isteyin ve isteyin.

Arzu ettiğiniz şey her ne ise, herkesin ve her şeyin mutluluğuna, iyiliğine hizmet edecek şekilde hayatınıza girmesini dilemelisiniz. Bunu kalbinizin derinliklerinden istemelisiniz. Bununla birlikte, başka insanlara zarar verecek şeyler düşünmek, kin, öfke, intikam gibi kötü duygulara esir olmak evrenin sizin için çalışmasını yavaşlatır. Tüm isteklerinizde yatan ana fikir, olumlu düşünmek ve evrene sevgiyle bakmak olmalıdır.

Örneğin sırf başka bir insan da var diye bir şeye sahip olma fikrinin altında, kıskançlık vardır. Kıskançlık ise insanı ve insana ait tüm duyguları, ateşin mumu eritip bitirdiği gibi yok etmektedir.

Eğer bir şeyi isterseniz ve bunu düşünmeye başlarsanız; bu istekle ilgili sinyalleri evrene göndermeye başlarsınız. Bu andan itibaren, bilinçaltınız ve zihniniz isteğinizi yerine getirmek için çalışmaya başlar. Bunun en somut örneği algıda seçicilik kavramıdır. Bir ev almak istediğinizi düşünelim. Caddede yürürken nerede satılık daire ilanı var ise gözünü o noktalara kayar. Gazetenin satılık ilan köşelerine gözünüz kayar. Arkadaşlarınızla ev konusunda sohbetler yapmaya başlarsınız. Normal zamanda yürüyerek geçtiğiniz sokakta, ev arama fikrini düşünerek geçerseniz daha önce görmediğiniz, dikkat etmediğiniz tüm ilanları görmeye başlarsınız. Gerçekten karar verir ve isterseniz, yapamayacağınız şey yoktur.

"Kendi varlığını bile amacına feda edebilen insan iradesi karşısında hiç bir şey direnemez."
- BENJAMIN DISRAELI -

Hayatınız, yeni, tutarlı ve adamış bir karar verdiğiniz anda değişir. Kaderiniz karar anlarınızda biçimlenir. Hani derler ya “bir şeyi kırk defa söylersen olurmuş.” Bende odaklanın diyorum, ne kadar çok düşünürseniz, bilinç altında o kadar derine yerleşir bu tohum.

İsteğinizle ilgili güzel bir karar verin ve ciddi olun. Birkaç gün sonra değiştirmek zorunda olacağınız şeyler istemeyin.

Kaderinizi kontrol eden üç karar şunlardır:

1. Nelere odaklanacağınıza karar vermek.
2. Bir şeyin sizin için ne anlam taşıdığına karar vermek.
3. İstediğiniz sonuçlara ulaşmak için ne yapacağınıza karar vermek.

Düşünün ve isteyin. Allah kalbinizdeki en gizli şeyleri bilir ve yine Allah hazineleri geniş olan, hesapsızca dağıtandır. Şimdiye kadar sahip olduklarınıza bir baksanıza!

2. İnanmak

İsteğimizin gerçekleşeceğine kesinlikle inanmalıyız. Onu elde edeceğimize inanmalıyız. Günde birkaç defa gözlerimizi kapatıp isteğimizi düşüneceğiz. Örneğin bir ev almayı istiyorsanız, o ev için şimdiden bir eşya alabilirsiniz. Çok büyük bir şey almanıza da gerek yok. İsteğimizin nasıl gerçekleşeceği ile meşgul olmadan sadece gerçekleşeceğine inanın.

Bize her şeyin nasıl olduğunu, neyin mümkün, neyin imkansız olduğunu, neyi yapabilip, neyi yapamayacağımızı İNANCIMIZ söyler. Her eylemimizi, her düşüncemizi, her duygumuzu İNANCIMIZ biçimlendirir. Sonuçta hayatımızda gerçek ve kalıcı değişiklikler yaratabilmek için, önce inanç sistemimizi değiştirmemiz gerekmektedir. İnanç sisteminin kontrolünü ele almadıkça, standartlarınızı istediğiniz kadar yükseltin, onları destekleyecek inancı içinizde bulamazsınız...
Çekim yasasına göre düşünülen şeyden kopulmadığı sürece o şeyin gerçekleşme ihtimalini arttırırsınız. İster pozitif ister negatif bir düşünce olsun odaklandığınız sürece size yaklaşır.

Çekim yasası çalışmaya başladığında; bildiğimiz fiziksel hayatta zaman kavramı olduğu için belli bir süreye ihtiyaç duyar. Olaylar birbiri ardına dizilecek, o olaylarla ilgili olan kişilerin de en yüksek hayrını gözetecektir. Bu çok boyutlu, çok ilmekli bir örgü gibidir. Bu örgü süresince sabırla beklemelisiniz. Beklemek, aynı zamanda başkalarının da hakkına, süreç boyunca evrene ve Yüce Yaratan'a saygı duyduğunuzu gösterir.

Beklemenin en güzel tarafı ipuçlarını takip etmektir. İsteğinizle ilgili her gün küçük küçük ipuçları görmeye başlarsınız. Yukarıda da bahsettiğimiz; gibi odaklandığınız şeyle ilgili olaylar, kişiler konuşmalar çıkar karşınıza. İşte bu küçük ipuçlarını takip ederek her geçen gün isteğinize yaklaşacaksınız. İyi bir gözlemci olun.

Hayalinizde ne kadar ısrarcı olursanız, o kadar başarılı olursunuz. İki dakikalığına bir ev almayı mı düşündünüz, yasa sizin için iki dakika boyunca çalıştı. Gelecekte kavuşacağınız ev için şartlar oluşmaya başladı.

Sizden değişik bir bakış açısı ile evreni gözlemlemenizi isteyeceğim. Allah her an yaratmaktadır. Kainatı yarattığı OL emrinden bu güne kadar ve bu günden kıyamete kadar yaratmaya devam etmektedir. Yaşadığımız her an, her şey, her olay Allah tarafından yaratılıyor. Kuşları havada tutan güç ne, peki bize soluk aldıran güç, karşımıza çıkan bir fırsat, başımıza gelen bir olay... Bu örneklerden milyonlarca verebilirim size. Allah her an yaratmaktadır. Eğer bu yaratma faaliyetinden bir an vazgeçerse, işte o zaman kainat tespihinin ipi kopar ve boncuklar yani gezegenler etrafa saçılır. ;O ki yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı; (Bakara suresi 29)

İstediğinizi, dileğinizi elde ettiğinize inanın. Onu evrenden istediğiniz andan itibaren o sizin!
Dileğinizin nasıl gerçekleşeceği, evrenin onu size nasıl getireceği, sizin sorununuz ya da meseleniz değildir. Evrenin bunu sizin için yapmasına izin verin. Siz sadece güçlü bir duyguyla isteyin, güven içinde isteğinizin frekansını evrene yayın. Kontrolü Evrene bıraktığınız takdirde, size verilenlere şaşıracaksınız, gözleriniz kamaşacak. Bu nokta, sihir ve mucizelerin gerçekleştiği noktadır.

3. Çalışmak Ve Fırsatları Değerlendirmek

Daha önce de dediğimiz gibi. Evrende bir şey almak için bir bedel ödemelisiniz. İsteğinizin gerçekleşmesi için karşınıza çıkacak fırsatları değerlendirin.

Bir iş mi arıyorsunuz, görüşmeye davet edildiğinizde gidin. Ev mi almak istiyorsunuz, fırsatları değerlendirin. Mükemmel bir insanla mı tanışmak istiyorsunuz, onu görünce merhaba diyin.

Gün boyunca koltukta oturup hiçbir faaliyet göstermeden isteğinize kavuşacağınızı söyleyenler, size yalan söylüyor !...

Hayal edin, isteyin, çalışın, çabalayın, emek harcayın. Ama önce hayal edin.

4. Duygular Ve Hisler

Hislerimiz; ne düşündüğümüzden haberdar olmamız için bize verilmiş en müthiş armağandır, kılavuzdur. İyi şeyler düşündüğünüzde, kendinizi kötü veya berbat hissetmeniz mümkün değildir. Duygularınıza dikkat edin ve olumsuz hislere sahipseniz hemen fark edip olumlu düşünce ile değiştirin! Olumlu duygular yaşadıkça (sevinç, minnettarlık, hoşgörü ve sevgi daha fazla olumlu duygu ve olguyu yaşamınıza çekeceksiniz. Çünkü, benzer benzeri çeker.
İsteğinize kavuştuğunuz anda ki durumunuzu düşünün. O an hissettiğiniz mutluluğu düşünün. Yeni bir ev alsanız ne kadar sevinirdiniz veya mükemmel bir kız bayan ile tanıştığınızda, ona aşık olduğunuzda ne hissederdiniz. İşte şu anda bu ruh haline bürünerek, tam anlamıyla isteğinize kavuştuğunuz andaki duygularınızı yaşayın. Bunu yaparsanız evrene gönderdiğiniz mesaj daha hızlı ulaşır.

İnsan beyni tıpkı bir yönetmen gibidir. Bir film yönetmeni korku filmi çekmek istiyorsa ses, ışık, kostüm ve oyuncuları bu senaryoya göre hazırlar. Aynı şekilde siz kendinizi kötü hissetmek istiyorsanız, beyniniz tıpkı bir film yönetmeni gibi; bedeninize sürekli negatif sinyaller gönderir. Böylece yüzünüz asılır, omuzlarınız düşer, bakışlarınız donuklaşır. Bu ruh halinden kurtulmanın tek yolu, hislerimize kulak verip iyi ve güzel şeyler düşünmektir.

Kötü şeyler hissettiğimizde Evren bize kötü şeyler düşünüyorsun Dikkat! şu an düşündüğün şeyi değiştir, olumsuz frekans kayıtta. Frekansı değiştir. Dikkat! Geri sayım başlamıştır der. Bir daha kötü şeyler hissettiğinizde Evrenin sinyaline kulak verin. O an, size gelen iyilikleriolumsuz frekansta olduğunuz için engellediğiniz andır. Derhal olumlu düşüncelere yoğunlaşın, kendinizi iyi hissetmeye başladığınız anda yeni bir frekansa geçtiğinizi; Evrenin de bunu onaylayarak size olumlu hisler gönderdiğini anlayacaksınız. 

Siz istediğiniz, inandığınız ve ona zaten sahip olduğunuzu bildiğiniz için Evren onu “görünür kılmak içinhemen harekete geçecektir. Siz; dilediğiniz anda, ona sahipmişsiniz gibi davranın, öyle konuşun ve öyle düşünün. Gerçekmiş gibi davrandıkça, duruma inanmaya başlayacaksınız. Dileğinize ulaşmış olma frekansını yayın. Çünkü Evren bir aynadır ve düşündüğünüzü size aynen yansıtır. Bunu yaptığınızda; Çekim yasası koşulları, insanları ve olayları etkili bir biçimde harekete geçirecek, sizin dileğinizi elde etmenizi sağlayacaktır.

Güven, en etkili gücünüzdür. Elde etmekte olduğunuza inandığınızda, hazır olun ve başlayan sihri izleyin! Katalogdan bir şey ısmarladıysanız rahat olun, o zaten sizin, siparişiniz size ulaşacak ve sizin hayatınızın bir parçası olacak. Düşünün; size bir mirasa konduğunda, piyangodan en büyük ikramiye çıktığında parayı nakit olarak elinize almadan önce de onun size ait olduğunu bilirsiniz. Şimdi de, istediğiniz şeyleri hissederek ve onları sahip olduğunuzu duyumsayarak, onlar üzerinde hak iddia edin. Bunu yaptığınızda Çekim Yasası bir kez daha koşulları, insanları ve olayları etkili bir biçimde harekete geçirecek, sizin dileğinizi elde etmenizi sağlayacaktır. Örneğin: Mükemmel kilonuzdaymışsınız gibi konuşun, davranın, tartının üzerine o mükemmel kilonuzu yazın, mükemmel vücut ağırlığına sahip kişileri bulun övün, onlara ilişkin olumlu duygular besledikçe mükemmel kilonuzu çağırırsınız.

Mutlu olduğunuz, kendinizi iyi hissettiğiniz zamanları değerlendirin. Mutlu olduğunuzda, daha çok iyi şeyi, güçlü bir biçimde kendinize çekeceğinizi unutmayın.

5. Şükran Ve Minnettarlık

Her sabah uyandığımızda, gün elimizde olan, sahip olduğumuz her şey için minnettarlık duymalıyız. Yüce yaratıcıya, verdiği her şey için şükretmeliyiz. Aldığımız ufacık bir hediye için, arkadaşımıza teşekkür ettiğimiz gibi, sahip olduğumuz her şey ama her şey için kainatın yüce yaratıcısına, tek hakimine şükretmeliyiz. Böylece elimizdekilerin kıymetini anlar, duygusal açıdan tatmin oluruz. Şükran duygusu bizi mutlu edecek ve hayata bakış açımızı pozitif tutmaya yarayacaktır.

Sevgi ve şükran, tüm hastalıkları ortadan kaldırabilir. Sağlıklıyken şükreden bir insan, hem sağlık nimetinin karşılığında minnettarlığını bildirir, hem de sahip olduğu bu sağlıklı bedeni muhafaza etmek için elinden geleni yapar.

Hepimiz, DNAlarımıza işlenen bir kodla dünyaya geliyoruz. Bu temel bir programın adına kendi kendini iyileştirme deniyor. Yaralandığımızda yaralar kendiliğinden kapanıyor, bakteriyel enfeksiyon geçirdiğimizde bağışıklık sistemimiz kendi kendine iyileştiriyor. Bağışıklık sistemi kendi kendisini iyileştirmek için tasarlanmıştır. Tüm bunlar bizim bilgimiz dışında bilinçaltımız tarafından yapılıyor.

Vücudumuz milyonlarca hücreyi yeniler ve aynı zamanda milyonlarca yeni hücre yaratır. Bir yılsonunda insan bedeninin tamamı yenilenmiş olur. İnsanın karşılaştığı tüm kötülüklerin, hastalığın, fakirliğin ve mutsuzluğun nedeni, kusurlu düşüncelerdir. Olumsuz düşüncelerin ve stresin, insan bedenine ve beyin fonksiyonlarına ciddi zararlar verdiği ispatlanmıştır. Bunun nedeni; duygu ve düşüncelerimizin sürekli bir araya gelip, yeniden organize olup bedenimizi baştan yaratmalarıdır.

Çekimi gerçekleştiren yalnız görüntü değildir, bunları hissetmektir. Bolluğu, bereketi, sevgiyi, sevinci hissetmelisiniz. Şimdi buna sahibim imgesi ve duygusu ile şükrettiklerinizin listesini yapın. Bunu yapmak, enerjinizi ve dolayısıyla düşüncelerinizi değiştirecek.

Her yüne şükran duygularıyla başlayın ve en küçük şeyler için bile muhakkak teşekkür edin. Şükretme konusunda alıştırma yapmak, bolluk ve bereketi çekmek için en önemli iletişim hatlarından birini oluşturmak demektir. Dünyadaki her şeyin değerini bilip, onları kutsarsanız; olumsuzlukları ve uyuşmazlıkları yok ederek, kendinizi en yüksek frekans olan sevgiyle aynı frekansa getirirsiniz.

Hayatta hiç bir şey için bunalmanız gerekmiyor. İsteyin yeter! Evreni kendiniz için hazırlanmış bir katalog gibi görün, istediğinizi seçin;Bu deneyimi yaşamak isterim hayatımda böyle bir insan olmasını isterim. diyerek evrene direktif verin. Sadece 1 kez olacağına emin olarak isteyin yeter. Örneğin; Şişmansanız, kilo vermeye değil, mükemmel kiloyu ve ideal bedeni kendinize çekmeye niyet edin. Bunun için; sizin için mükemmel olan kiloya ulaştığınızda, bedeninizin görüntüsünü beyninizde imgeleyin, o kiloda çekilmiş fotoğraflarınız varsa sık sık onlara bakın, ya da bu bedendeki başkasının fotoğraflarına. 

6. Almak:

Siz bir bilgisayarda çalışıyor olsanız ve sürekli elektrik kesilse işinizi yapabilir misiniz? İnsanlar bu kesintiler yüzünden sekteye uğrar, coşkusunu yitirir, hevesini yitirir, dikkati dağılır, imajlarını kaybeder. Bu yüzden mümkün olduğunca hedeflerinize odaklanmanız gerekir.

Çekim Yasasının temelinde VERMEK vardır. Zaten evren verme sistemi üzerine kurulmuştur. Bilinmeyen sürekli olarak bilinene bir akış halindedir. Evren verme eğilimindedir. Çiçekler büyür. Yağmurlar yağar. Güneş doğar. İnsanlar verir paylaşır. Bütün evrende doğal olan VERME eylemidir.

Kendinizi iyi hissettiğinizde, Evrenden istediklerinizle aynı frekansa geçersiniz. Kendinizi bu frekansa geçirmenizin en hızlı yollarından biri de ;Şu an isteğimi elde ediyorum. Yaşantımdaki bütün iyi şeyleri şu an alıyorum. Şu an ;arzunuzu söyleyin- alıyorum demektir. Arzunuzu elde etmiş olduğunuzu hissedin. Düşlediğiniz şeye sahip olduğunuz duygusunu yaratmak için yapmanız gereken ne varsa yapın ve bu duyguyu hatırlayın: Düşlediğiniz o arabanın deneme sürüşüne gidin, arzu ettiğiniz o evin içini gezin, bir şeyler alın; Sonra, içgüdülerinize güvenin.. Evren size ilham verir ve elde etme frekansında sizinle iletişim kurar. Sezgisel ve içgüdüsel hisleriniz olduğunda onları izleyin; Evrenin sizi manyetik bir biçimde istemiş olduğunuz şeyi elde etme noktasına doğru götürdüğünü anlayacaksınız.

Kendinizden memnun olmalısınız, eğer sahip olduğunuz bedenden dolayı kendinizi mutsuz hissederseniz, bu bedenden dolayı mutsuz olmayı kendinize çekersiniz. Bedeninizin her santimetrekaresini övün, sahip olduğunuz mükemmellikleri düşünün, bunları düşündükçe kendinizden memnun olacak, mükemmel kiloda olmanın hoşnutluğunun frekansını yakalayacaksınız. Yemek yerken sadece yemek yeme deneyiminin keyfine odaklanırsanız, aldığınız besinin bedeniniz tarafından mükemmel bir biçimde sindirilecek ve bedeninizin bundan alacağı sonucun kusursuz olacaktır.

İsteğinizin gecikmesi durumunda; karamsarlığa, kötü düşüncelere kapılmayın. İsteyin, inanın, hissedin ve ALIN.

Hayatımızı tümüyle değiştirmek, sevinç, coşku ve bolluk içinde yaşamak için,

Kendinizi her zaman sakin, huzurlu ve güvenli hissetmek için,

İhtiyacınız olan kişileri, olayları, nesneleri kendinize çekmek ve onlarla mükemmelleşme
yolculuğunuzda birlikte olmak için,

Kendinizi yargılamadan ve hiç kimseyi yargılamadan yaşamak için,

İnsanların  Bu bir mucize diyebilecekleri işleri küçük bir adımla başarabilmek için,

Ve barış dolu, güvenli bir dünya oluşturmak için...

Ne mi yapmanız gerekiyor? DÜŞÜNÜN
alıntıdır

(Emotional Freedom Technique) EFT Kullanılarak Sigaranın Bırakılması





EFT, bilinçaltındaki olumsuz duygular, korkular, inanç ve yargıların yarattığı blokajlardan hızlıca ve çok etkili bir şekilde kurtulmak amacıyla akupunktur noktaları kullanılarak yapılan Duygusal Özgürleşme Tekniği’dir.

EFT, iğnelere ihtiyaç duyulmayan basit bir duygusal akupunktur sistemidir. Vücudumuz sübtil enerjilerden meydana gelir. Negatif bir duygu geliştirdiğimizde vücudumuzun enerji sisteminin akışı bozulur. EFT ile ana meridyen noktalarına vurduğunuzda vücudumuzdaki enerji akışı düzelme eğilimine, dengeye ulaşmaya çalışır. EFT herkes tarafından öğrenilebilir. Her yerde ve birkaç dakikanızı vererek uygulayabileceğiniz, kolay fakat hızlı sonuçlar alabileceğiniz bir tekniktir.

Aşağıda bu tekniği çok genel olarak, önemli gördüğüm ayrıntılarını sigara bağımlılığından kurtulma ile ilgili bir alıştırma üzerinde göstererek anlatacağım.

Sigarayı bırakmak niyetinde olan kişi öncelikle bu alışkanlığını bir takım kuşkular, engeller, istekler, endişeler ve duygular sebebiyle devam ettirdiğini anlamalıdır. Ancak uygulayacağınız bu teknik sadece sigara içenleri değil sigara içmeyenleri de kapsamakta, günlük yaşamımızda stresi oluşturan türlü sebeplerden özgürleşebileceğimiz önemli bir araç sunmaktadır.

Sigarayı Bırakmak için takip edeceğimiz basit EFT adımları;

1- Sigara içme alışkanlığına sebep olduğunu düşündüğünüz 1-2 olayı hatırlamaya çalışın ya da daha çok hangi durumlarda sigara içiyorsanız not alın. Hatırladığınız bu bilgileri tekniğin başarıya ulaşması için başlangıç noktası olarak kullanacağız. Eğer hatırlayamıyorsanız bu kısmı uygulamanızın dışında bırakabilirsiniz.

2- Sorun ya da duygularınızın yoğunluğunu 1 ‘den 10 ‘a kadar rakamlar ile derecelendirin. Örneğin Stres hissetme 7 gibi. Amacımız çalışmanın sonunda tekrar derecelendirme yaparak sonuca ne kadar ulaşabildiğimizi ölçmek.

3- Şimdi ellerinizi parmaklarınız açık ve avuç içleri birbirine bakacak şekilde göğüs hizasına kaldırın. Önce iki başparmağınızı uçların birbirine 7-8 defa vurun. Bunu çok set bir şekilde yapmayın. Sonra aynı vuruşlara sıra ile işaret, orta parmak, yüzük parmağı ve serçe parmaklar şeklinde devam edin. Avuç içlerinizi birbirine değdirin ve dairesel hareketler yaparak birbiriyle ovuşturun. Bu yarım dakika süren çalışma ellerinizdeki çakra ve meridyenlerin alıcı hale gelmesine ve ellerinizin rahatlamasına yardımcı olacaktır. Ellerinizde biriken stres ve elektrik yükü daha kolay akacaktır.

4- Aşağıdaki Hazırlık (Setup) olumlamasını ve 1 numaralı maddede not aldığınız duyguya referans vererek bir ya da daha fazla tekrar ediniz. Bu olumlama sırasında Karate noktasına işaret ve orta parmaklarınızın ucu ile emin vuruşlar yapmalısınız. Karate noktası, serçe parmağınızın tarafında bileğinizden yukarıda ve elinizin yan tarafına denk gelen yumuşak etli kısımdır.

“Sigarayı terk etmekten şüphe duymama rağmen, derinden ve tamamen kendimi kabul ediyorum.”

Şimdi aşağıda belirtilen noktalara işaret ve orta parmağınızı birleştirerek 5-7 defa kararlı bir şekilde tıplayın. Vuruşlarınız rahatsız edecek sertlikte olmamalıdır. Amaç bu noktalardan geçen meridyenleri uyarmak bloke olmuş enerjiyi akmaya zorlamaktır.

Kaş (Kaşınızın burnunuz ile birleştiği nokta): “Sigarayı bırakma konusunda şüpheliyim.“

Gözün Dış Yanı: “Sigarayı bırakabileceğimden şüpheliyim”

Gözün Aşağısı (Elmacık kemiğinin üstü): “Şüphelerim sigarayı bırakma ile ilgilidir”

Burnun Altı (Üst dudağın ortası): “Sanmam ki sigarayı bırakabileyim”

Çenenin Ortası: “Denediğim diğer tüm şeyler başarılı olmadı”

Köprücük Kemiğinin Aşağısı: “Ben hâlâ gerçekten sigarayı bırakabileceğimden kuşkuluyum”

Koltuk Altının Aşağısı: “Şüphelerim sigarayı bırakma ile ilgilidir”

Başın Tepesi: “Sanmam ki sigarayı bırakabileyim”

5- Derinden birkaç nefes alıp verin. Bedenlerinizde akmaya hazır olan negatif duygu yükünün topraklanmasını kolaylaştıracaktır. Birkaç yudum su için. Gevşemenize ve rahatlamanıza izin verin.

6- İkinci maddeye dönerek hissettiğiniz duygunun şimdiki seviyesini 1 ila 10 arasında belirleyeceğiniz bir numara ile tahmini olarak derecelendirin. Örneğin çalışılan konuda 7 seviyesinde belirlediğiniz stres halen aynı derecede sizi rahatsız ediyor mu? Rahatsızlığınızı azaltmak için tüm süreci ikinci maddeden itibaren baştan alın. Başa dönüp tekrar etmek tamamen sizin hislerinizin azalıp azalmadığı ile ilgili bir kararınızdır.

Bu tekniği bir kaç hafta, günün sonunda tek başına ve sakin bir ortamda yatmadan önce uygulamanızda fayda vardır.

Sigaraya sebeb olan korkular, endişeler, sorunlar ve engeller oldukça çeşitli ve kişiden kişiye değişkenlik gösterdiği için başlangıç seviyesinde verdiğimiz bu örnek çok hızlı bir şekilde sizin sigarayı bırakmanız sonucunu doğurmayabilir. Ancak sigara bağımlılığından kurtulmak için saydığımız negatif duyguların tamamına ilk denemenizde ulaşabilir stres ve gerginlik yaratan sorunlarınızı bilinçli hale getirebilirsiniz. Sonuç olarak sigara bağımlılığından kurtulmak için gerekli temelleri atmış olacaksınız.
Faydalanılan Kaynak:
Darren Hiller is a Stop Smoking Expert, Board Certified Hypnotist & EFT Practitioner.
ALINTIDIR

ZİHİN VE RUH TEMİZLİĞİ


Hayatın size yeni sürprizler getirmesini istiyorsanız, her şeyden önce kapınızı eskilere kapatıp, yeniliklere açmalısınız. Hep aynı şeyi yaparak bir yenilik beklemek akıllı işi değil. Eski sevgiliyle harcarsanız vaktinizi, yeni bir sevgiliye kapılarınızı açamayacak kadar yorgun olursunuz. Odak noktalarını iyi belirlemek gerekiyor. Eski işinizi, eşinizi, arkadaşlarınızı bir tarafa bırakın. Hayatınızda yeni bir şey olması için daha önce yapmadığınız şeyler yapın. Hepsinden önemlisi zihnimizde temizlik yapabilmek. Zihin temizliği ve ruh temizliği yapmak gerekiyor arasıra…

NASIL BİRİKTİRİNCE ZORSA EV TEMİZLİĞİ, ZİHİN TEMİZLİĞİ DE ÖYLEDİR. 
Ben bazen eşyalarımı uzun süreler boyunca gözden geçirmeyi ihmal ederim. Geçenlerde odamı topladım. Çekmecelerde ne kadar gereksiz ve kullanılmayan eski eşya varsa attım. Dibinde iki fıs kalmış parfümleri, hiç kullanılmadan bozulmuş makyaj malzemelerini, kaçmış çorapları, bozuk masa saatlerini, karalanmış bir çekmeceye tıkıştırılmış kağıt yığınlarını, yarısı okunmuş dergileri, eski takvimleri, kırık kutuları, bir gün lazım olur diye yıllarca beklemiş ama lazım olduğunda akla dahi gelmemiş düğmeleri, miyadı dolmuş ilaçları, zarfı dahi açılmamış faturaları, ve bir sürü saçma sapan başka şeyi fırlattım attım. Şimdi odam aydınlandı, boşluklar oluştu torba, torba çıkan çöplerin ardından. Daha huzurla kullanıyorum artık burayı. Çok daha kullanışlı, çok daha yaşanası bir yer haline geldi. Onca eşyanın yükünden de kurtuldum, hafifledim. Şimdi gerçekten neye ihtiyacım var görebiliyorum. Eskiden, o kargaşada, neyin eksik olduğunu algılamak bile olası değildi. Biriktirmemek gerek ıvır, zıvırı atmak gerek yeri geldiğinde, yük edip taşımamak gerek.

Zihnimizdeki ıvır zıvırları da atmak gerek. Ara sıra bir güzel temizlik yapmalı insan. ÖFKELERİMİZDEN, TATSIZ ANILARIMIZDAN, KIRGINLIKLARIMIZDAN SIYRILMAK İÇİN DÜZENLİ OLARAK ARINMAMIZ LAZIM. ARINALIM Kİ ZİHNİMİZ ve RUHUMUZ HUZUR BULSUN. Boşlukları olsun ki ihtiyacımız, eksiğimiz nedir görebilelim. Gidip vitrinlerde yeni ne var göz atabilelim. Aldıklarımız, keyifle kullanacaklarımız olsun. Bir köşede çürümeye bırakacaklarımız değil.

Tıpkı ESKİ EŞYALAR NASIL ÇÜRÜR ve KOKUTURSA ODANIZI, ESKİ YAŞANMIŞLIKLAR DA BEYNİNİZİ KEMİRİR VE RUHUNUZU KOKUŞTURUR. Zihin temizliğinin 1.yasası da aynı ev temizliğinde olduğu gibidir. Eğer artık sizi mutlu etmiyorsa ve kullanışlı değilse atın gitsin. Atın ve bir daha arkanızı dönmeyin. Kalkıp çöpten tekrar çıkarıp sarıp sarmalamayın. Gönderin ve yüzünüzü yeniliklere çevirin. Arkaya bakarsanız, önünüzü göremezsiniz. Fırsatlar bir nehir gibi akıp geçerken ayaklarınızın altından, siz bakışlarınızı doğru yere yöneltmediğiniz için hep aynı girdabın içinde bulursunuz kendinizi.

Gelelim ruhun temizliğine. RUHUN TEMİZLİĞİ İÇİN AFFETMEYİ ve VEDALAŞMAYI ÖĞRENMEK GEREKİYOR. KABULLEMEK VE HER ŞEYİ OLDUĞU GİBİ GÖRÜP ALGILAMAK LAZIM. İç sesinizi dinleyerek, gerçekte neyi istediğinizi bulmanız lazım. RUHUNUZU KARARTAN, SİZİ ÇIKMAZ SOKAKLARDA KAYBEDEN HER TÜRLÜ DUYGUYU TANIMLAYIP OLDUĞU GİBİ KABULLENİN VE SALIN GİTSİN. VEDALAŞIN ARTIK, GERİDE BIRAKIN. ŞU ANA VE YARINA ODAKLANIN. GERÇEKTE İSTEDİĞİNİZ HER NEYSE ONA DOĞRU ADIM ATIN. HER ADIM BİR DİĞERİNİ GETİRECEKTİR. Adım atmayı öğrenirseniz, bir süre sonra koşmaya başlarsınız. Rüzgarı saçlarınızda hissederek koşun...

ALINTIDIR

DAĞINIKLIK SİZİ GEÇMİŞE BAĞLI KILAR

DAĞINIKLIK BİZİ NASIL ETKİLER?
Çoğu insan dağınıklıktan nasıl etkilendiğini bilmez. Dağınıklığıyla yaşamaktan memnunluk bile duyabilir. Dağınıklığın etkisi ancak ondan kurtulunduğunda duyulacak rahatlama ve huzur ile anlaşılabilir.
DAĞINIKLIK KENDİNİZİ YORGUN VE UYUŞUK HİSSETMENİZE NEDEN OLUR
Çoğu dağınık insan ortalığı toparlamaya hali olmadığını söyler. Kendilerini sürekli yorgun hissederler. Oysa yorgunluğun nedeni dağınıklığın çevresindeki durağanlaşmış enerjidir.
DAĞINIKLIK SİZİ GEÇMİŞE BAĞLI KILAR
Bütün boş alanlarımız dağınıklıkla dolarsa yaşamımıza girecek hiçbir yeniliğe yer kalmaz. Düşüncelerimiz geçmişe takılıp kalır. Bakışlar ileriye bakmaktan çok geriye çevrilir. Sorunlarla yüzleşip daha iyi bir gelecek yaratmak yerine, geçmişi suçlarız.
DAĞINIKLIK BEDENDE DE TIKANIKLIKLARA YOL AÇAR
Dağınıklık aşırı bir hale geldiğinde evinizin enerjisi tıkanır. Aynı şey bedenimiz için de geçerlidir. Dağınık kişilerde kabızlık ve hazım bozuklukları, ciltte donukluk ve bozulmalar gibi rahatsızlıklara daha sık rastlanır.
DAĞINIKLIK KİLONUZU ETKİLER
Yapılan gözlemler, aşırı kilolu insanların genellikle dağınık insanlar olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bir bayanın dediği gibi;
“Evinizi ıvır zıvırdan arındırdığınızda bedeninizi abur cuburla doldurmak da size artık doğru gelmiyor.”
DAĞINIKLIK ERTELEMEYE YOL AÇAR
Dağınıklık içinde yüzüyorsanız, işlerinizi yarına erteleme eğiliminiz olabilir. Dağınıklık enerjinin hareket yeteneğini azaltarak herhangi bir şeye girişmenizi zorlaştırır.
DAĞINIKLIK UYUMSUZLUĞA YOL AÇAR
Dağınıklık aileler, ev ve iş arkadaşları arasındaki tartışmaların nedenlerinden biri olabilir. Eğer siz gırtlağınıza kadar dağınıklığa gömülmüş olarak yaşıyor ya da çalışıyorsanız ama çevrenizdekiler sizin gibi değilse onların yaşama biçimi sizi engellemez ama sizinki onları kuşkusuz engeller.
DAĞINIKLIK YILGINLIK YARATIR
Dağınıklık enerjinizi aşağı çekerek kendinizi yılgın, depresif hissetmenize neden olur.
Depresyon türlerinin çoğu Yüksek Benliğinizin sizi, başka bir şey yapmanızın zamanı gelmiş olduğu için yapageldiğiniz şeye devam etmekten alıkoymasından kaynaklanır.
DAĞINIKLIK BAGAJ FAZLASI YARATIR
Eviniz aşırı dağınıksa, büyük olasılıkla yolculuğa çıkarken de yanınıza çok eşya alıyorsunuzdur. Dağınıklık bağımlıları “GEREKİRSE” diye peşlerinden sürükledikleri eşya için fazla bagaj ücreti ödemek durumunda kalırlar. Tatilden dönüldüğünde valizlerden bir yığın hiç giyilmemiş temiz ama buruşuk kıyafetler çıkar.
İnsan duygusal ve zihinsel açıdan da fazla bagaj taşımaya eğilimlidir.

DAĞINIKLIK FAZLADAN TEMİZLİĞE NEDEN OLUR
Dağınık bir alanı temizlemek iki kat daha fazla zaman alır. Ne kadar dağınıksanız o kadar çok toz ve kir birikir, enerji o kadar durağanlaşır, temizlik yapmak isteği de azalır.
Yaşadığımız evin odalarını tek tek dolaşıp dağınıklık yaratan gereksiz ve kullanılmayan giyecek ve eşyaları gözlemleyip bunların evimizdeki fazlalık ve dağınıklıktaki payını ve işgal ettikleri alanı yüzdeye vurduğunuzda ortaya çıkan sonuç şaşırtıcı olacaktır.
Uzmanlar ortalama büyüklükteki bir evin odalara göre dağılımını şu şekilde yapmaktadırlar:
* Koridorlar yüzde 5
* Oturma odası yüzde 10 – 15
* Mutfak yüzde 30 – 40
* Yatak odası yüzde 40
* Banyo yüzde 15 – 20
* Kiler, depo, tavan arası, bodrum, kömürlük vs. yüzte 100 -200
Toplam : 220 – 250 Oda başına düşen ortalama dağınıklık yüzde 35 – 45 arasıdır.
Evinize ödediğiniz kira, elektrik, ısınma vs. masrafların neredeyse yarıya yakını boşuna hammallığı yapılan şeylere ödenmektedir. Bu alanları pozitif yönde sağlıklı işlerde kullanmak varken olumsuz enerjilerin çoğalmasında kullanmaktayız.
İNSAN NEDEN DAĞINIK YAŞAR?
Dağınıklığın altında görünenden çok daha derin nedenler yatmaktadır.
Çok meşgulüm, vaktim yok, benim için önemli değil, herkes kendi eşyasını toplasa ortalık dağılmaz? vs. gibi açıklamalar birer bahaneden öteye gitmez.
Lazım Olur Diye Saklamak
İnsanların başlıca biriktirme nedenleri budur. “Nasıl atayım ki” diye yakınırlar, “günü gelir lazım olur”. Bu noktada gerçekten ihtiyacımız olan şeylerle, olmayan şeyleri tüm bağımlılıklarımızı bir kenara atarak ayırdetmek gerekir.
Lazım olur diye eşya saklamak geleceğe güvensizlik işaretidir. Unutmayalım ki düşüncelerimizle kendi geleceğimizi biz yaratırız.
Uzmanların konu ile ilgili rastladıkları gerçek vakalardan birkaç örnek:
* Balık sevmeyen bir adamın tavan arasında on beş yıl boyunca saklanmış beş akvaryum.
* Yirmi yıl boyunca bahçede biriktirilmiş boş şişeler, yağ kapları, kavanozlar, yumurta kutuları.
* Geçmiş yıllara ait onlarca telefon rehberi.
Evimizi bu gözle araştıracak olursak bu listeye ilave edeceğimiz pek çok şey olacaktır.
KİMLİK
Sahip olduklarımıza sıkı sıkı tutunmamızın başka bir nedeni de kimliğimizin onlara bağlı olduğunu hissetmemizdir. Eşkoşmalar da diyebileceğimiz eşyayla olan aşırı bağlar insanın kendi hakkındaki yüzeysel fikrini ve imajını koruma çabalarından biridir. Bazı şeylerle öylesine özdeşleşmişizdir ki, onu attığımızda kendimizden bir parçayı koparırcasına bir hal yaşarız.
Çevremizdeki dağınıklığın görünmeyen nedeni, içinde bulunduğumuz duygusal ve zihinsel dağınıklıktır.
DAHA ÇOĞUN DAHA İYİ OLDUĞU İNANCI
Bugün hepimizin evlerinde eksiksiz mutfak setlerimiz var. (Gazeteler bile veriyor) Küçük şeyleri doğramak için küçük bıçaklar, büyük şeyleri doğramak için büyük bıçaklar, sivri uçlu, küt uçlu, hafif, ağır, et bıçağı, balık bıçağı, sebze bıçağı, meyve bıçağı vs. Bu setlere sahip olmamıza rağmen ev hanımlarının çoğu tüm bu işleri bir bıçakla hallederler.
Beynimiz tam tekmil bir bıçak setine ihtiyacımız olduğuna reklam devleri tarafından yıkanmıştır.
Daha çoğun daha iyi olduğu düşüncesi, mallarını satmak isteyen üreticilerin kafamıza nakşettiği bir yalandır.
EVİNİZDEKİ DAĞINIKLIK ALANLARI:
Ana Giriş Kapısı
Evinizin kapısının dış tarafı dünyaya bakışınızı, iç tarafı da kendi yaşamınıza bakışınızı temsil eder. Tıpkı insanlar gibi enerji de bu kapıdan içeri girer çıkar. Giriş kısmındaki darlık ve dağınıklık evinize taze enerjilerin giriş çıkışını engeller. Burası temiz ve düzenli durması gereken en önemli alandır. Askıda duran ve kullanılmayan paltolar vs., yerlerde duran ayakkabı, çizmeler vs., gereksiz kuru veya plastik çiçekler, şemsiyeler, bozuk paralar, fişler, telefon, elektrik faturaları, broşürler, eski gazete dergiler vs.
large (36)  Dağınıklığın Enerjiye Etkisi! Daha Okurken Kafanızın Dağınıklığı Gidecek Mutlaka Okuyun! large 361Kapıların Arkası
Kanca ya da kapı tokmaklarına asılı şeyler (giysiler, gecelikler, havlular, çantalar) olduğu kadar bütünüyle açılmasını engelleyecek mobilya, eşya, sepet vs. şeyleri de kapsar. Kapılarınız ardına kadar açılmazsa evinizde enerji serbestçe dolaşamaz, giriştiğiniz her iş için daha fazla çaba harcamanız gerekir.
Koridor ve Holler
Buralardaki dağınıklık yaşam taşıyıcı enerjinin evin içinde akışına engel olmaktadır.
Mutfak
Mutfak dolaplarınızın içinde neler gizleniyor? Ya bitmeden alınan yiyecekler…
Bütün dolaplarınızda esaslı bir ayıklama ve temizliğe girişin. Derin dondurucunuz ve buzdolabınızı da hatırlayın.
Yatak Odaları
Yatak odaları genellikle evde yer bulamadığımız şeyleri koyduğumuz bir odadır. Yatak odalarındaki dağınıklık çocuklar ve yetişkinler için de olmaması gereken bir şeydir.
Yatak odası evdeki en önemli odadır. Çünkü nerede ve nasıl uyuduğunuz yaşamınızı büyük ölçüde etkiler. Yaşamınızın üçte birini yatak odasında geçirirsiniz. Bu nedenle yatak odasının düzenli ve sade olması çok önemlidir.
Yatak altlarına itilen ıvır zıvırlar uyku kalitesine bile önemli etkide bulunmaktadır.
Örneğin tuvalet masalarının üstleri de kullanılmayan pek çok boş parfüm vs. şişeriyle doludur. Enerjinin yumuşak ve uyumlu dolaşımı için yatak odalarındaki yüzeylerin olabildiğince temiz ve boş tutulması önerilmektedir.
Dolap Tepeleri
Dolap tepelerine saklanan ve tıkılan şeyler… Evinizde göz hizasından yukarılara yığılmış dağınıklık genellikle bunaltıcı bir etki yaratır, hatta baş ağrısı bile yapabilir.
Dolap İçleri
Çoğu insan sahip olduğu giysilerinin yüzde 20’sini giyer. Bundan kuşkusu olanlar bir ay boyunca bir test yapabilirler. Bu oran sadece giysiler değil, sahip olduğunuz çoğu şey ve yaşamdaki çoğu etkinliğe de uyarlanabilir.
ZİHİNSEL DAĞINIKLIĞI GİDERMEK
Tasalanmaya Son Verin
Endişe sallanan ata benzetilir. Ne kadar hızlı hareket ederse etsin hiçbir yere gitmez. Endişe bütünüyle bir zaman israfıdır. Zihinde öylesine bir dağınıklık yaratır ki, hiçbir şeyi açıklıkla düşünemez olursunuz.
Endişelenmeyi bırakmayı öğrenmenin yolu, her şeyden önce dikkatinizi odakladığınız şeye güç kazandırdığınızı kavramaktan geçer. Bu nedenle bir konuda ne kadar endişe düşünceleri üretirsek, o şeyin ters gitme olasılığını da yükseltmiş oluruz.
“Korktuğum başıma geldi”
“Sakınılan göze çöp batar”
gibi sözler de bu mesajı insanlara vermek için söylenmiştir.
Endişe öyle derinlere işleyen bir alışkanlıktır ki, bundan kurtulmak için kendimizi bilinçli olarak eğitmemiz gerekir. Kendimizi endişe halinde fark ettiğimiz an durup düşünüp düşünceleri kontrol edip yönünü değiştirme egzersizleri yapmak gerekir. Bu konuda yakınlarımızdan yardım da isteyebiliriz.
Endişe ve tasa yaratan şeylerin listeleri çıkartılıp bunlar tek tek çözümlenebilir.
Eleştirmeye ve Yargılamaya Son Verin
Eleştiri ve yargılama insanda en büyük enerji kayıplarına neden olur. Biraz incelenirse, özellikle başkalarına yönelik eleştirileri ve yargılamalarımızın altında merkez noktamızın kendi zevk ve alışkanlıklarımız, düşünce kalıplarımız olduğunu anlayabiliriz. Ayrıca kendimizde olup da hoşumuza gitmeyen yönlerimizi değiştirmek yerine bu memnuniyetsizliğimizi başkalarını eleştirerek hafifletmeye çalışırız.
Aslına bakacak olursak hiç kimseyi eleştirip yargılayacak durumda değiliz. Çünkü varlıkların gerçek ihtiyaç ve kapasitelerini bilmediğimiz için yapacağımız değerlendirmeler son derece isabetsiz olacaktır.
Dedikoduya Son Vermek
Başkalarının yüzlerine söyleyemediğimiz düşünce ve yargılarımızı, onların olmadığı ortamlarda dile getirmek, bundan da bir zevk duymak da zihnimizde fazlasıyla dağınıklık ve enerji kaybı yaratır. Başkaların yüzüne söyleyemeyeceğimiz hiçbir şeyi onların arkasından da söylememeyi alışkanlık haline getirmeliyiz.
Ağlayıp Sızlanmaya, İsyan Etmeye Bir Son Vermeliyiz
Ağlayıp sızlamak, her şeyi ve herkesi suçlamak, problemlerin kaynağını ve sorumlusunu daima dışımızda aramak da düşüncelerimizde büyük dağınıklık yaratır.
Zihinsel Gevezeliğe Son Vermek
Psikologlar ortalama insanın aklından günde atmış bin düşünce geçtiğini tahmin ediyor. Ve ne yazık ki bu düşüncelerin % 95’i önceki günkü düşüncelerin aynısıdır. Bir önceki günküler ise daha önceki günkü düşüncelerle aynıdır. Ve bu şekilde katlanarak sürüp gitmektedir.
Kısacası zihinsel faaliyetimizin büyük çoğunluğu verimsiz, tekrara ve alışkanlıklara dayalı, insanı hiçbir yere götürmeyen zihinsel gevezeliklerden ibarettir.
En son ne zaman farklı ve özgün bir düşünce ürettik?
Bizlere bunlar öğretilmiyor! Genellikle hepimiz belli düşünce kalıplarıyla yaşayıp, zihinlerimizi gündelik yaşamın yüzeysel akımlarıyla doldurmaktayız.
Eğer ki gün içerisinde kendimizi tüm düşünce akımlarından uzak tutup çok değil beş on dakika ayırabilirsek, içsel gevezeliği dindirerek, şuurumuzu daha yüksek bir bilgeliğe açık hale getirip, yaşamımızda yol gösterici etkileri ayıklayıp seçebiliriz. Yaratıcılığımızı artırabiliriz.
large (31)  Dağınıklığın Enerjiye Etkisi! Daha Okurken Kafanızın Dağınıklığı Gidecek Mutlaka Okuyun! large 311Bu Gününün İşini Yarına Bırakmamak
“Bu günün işini yarına bırakma” sözünü yaşamımızda hayata geçirmeliyiz.
Örneğin size bir telefon numarası verecek arkadaşınızla konuşuyorsunuz. Numara yanındadır ama ertesi gün arayıp vermeyi önerir veya siz onu daha sonra arayıp öğreneceğinizi söyleyebilirsiniz. O an bitmesi gereken bir iş ertesi güne uzamıştır ve başka aksaklıkları da beraberinde getirecektir. Ertesi gün o numarayı aramanız gerektiğinde arkadaşınızı bulamayabilirsiniz. Ve o numara ile ilgili iş ertesi günlerde unutulur. Zincirleme olarak pek çok problem yaşanabilir.
Ertelenen işin akılda tutulması büyük bir enerji kaybıdır.
Telefon numarasını hemen orada alın, yaşamınızda yapılacak işler listesi bir madde eksilmiş olsun.
Yerine getirilmemiş sözler de büyük bir enerji kaybına ve zihinsel dağınıklığa neden olur.
Bir arkadaşımızla hafta sonu için bir program yaparız, fakat günler geçtiğinde o gün bizim için öncelik sırası daha yüksek olan bir durumla karşılaşabiliriz. En doğrusu meseleyi fazla uzatmadan arkadaşımızı aramaktır. Bir bahane bulmak, yalan söylemek ya da isteksizce buluşmak buluşma gününün öncesi ve sonrası ciddi enerji kayıplarına neden olacaktır.
RUHSAL DAĞINIKLIĞI GİDERME
Fiziksel, duygusal ve zihinsel dağınıklığın varlığın gelişimine en önemli olumsuz etkisi üzerinde durarak konuyu toparlamaya çalışalım. Dağınıklığın yaşamımızdaki farklı görünümlerinin sonucunda varlığımız, yaşam amacının farkındalığını yitirir. Dünyaya gelirken beraberimizde getirdiğimiz özgün amacımızın yeniden yüzeye çıkıp anlaşılabilmesi için dağınıklıklarımızı temizlemeliyiz.
Hemen hemen tüm ruhsal ve felsefi bilgiler, içinde yaşadığımız çağın gezegenimiz tarihinde insan gelişimi bakımından en önemli zaman olduğu konusunda ortak bir noktada birleşmektedir. Dünyanın büyük bilgi kaynakları eskiden pek az insanın elindeydi. Çağımızda ise bu tam tersi durumdadır. İnsan istediği bilgilere küçük bir çaba ile ulaşabilir.
Bugün bulunduğumuz noktaya ulaşana dek varlığımızın yeryüzü okulunda teptiği sayısız yolları ve verdiği büyük mücadeleleri düşündüğümüzde, içinde bulunduğumuz durumun değerini anlayabiliriz.
İçsel varlığımızın sesini duyabilecek hale geldiğimizde bütün gereksinimlerimiz karşılanır.
Kendimizde, çevremizde ve yaşamımızda daha uyumlu, esnek, huzurlu ve başarılı olmak istiyorsak, basamak basamak dağınıklıklarımızı düzene sokmalıyız. Bunun aslında hareket noktası zihin olmalıdır. Bu nedenle daha fiziksel ve elle tutulur çözümler çağımız insanları tarafından daha fazla ilgi bulabiliyor.
Odamızın dağınıklığı zihnimizin dağınıklığının bir yansımasıdır. Fakat yapay bir şekilde sadece odamızı toplayarak veya bir yardımcı tutup temizleterek zihnimizdeki çöplerden kurtulabilir miyiz?
Hayır.
İçinde bulunduğumuz ikilemlerden, yargılamalardan, şikayetlerden, hoşnutsuzluklardan, güvensizliklerden ve endişelerden kurtulabilir miyiz?
Hayır. Eğer bu kadar kolay olsaydı, şeklen uygulanan pek çok öğreti dünyayı pozitif bir küreye çevirmeye yeterli olurdu.
Şekil değil öz önemlidir.
Elbette başlangıç için fizik boyuttan başlayabiliriz, fakat bunu o seviye ile sınırlı tutmamak gerekir. Fizikten başlayıp mental seviyeye doğru hareket edebiliriz.
Günlük yaşam dediğimiz, insana sıradan ve anlamsız gibi gelen yaşamlarımızın içinde fark edilip öğrenilmeyi bekleyen sayısız dersler ve deneyimler saklıdır. Yaşamın bu yönlerini görebilmenin yolu ise bakış açımızı değiştirmeden geçmektedir. Aynı şekilde bakıldığında her şey aynı görünür. Bakış açısı değiştiğinde yaşamın muhteşem akışı ve değişkenliği fark edilebilir.
alıntıdır