Booking.com

Kendimize, birbirimize bu kadar yabancılaşmamızın sebebi: Kaygılar


Ruh durumlarımızda, her geçen gün artarak meydana gelen ruhsal dalgalanmaların sebebi nedir? Kendi iç dünyamız neden dış dünya ile ilişkilerinde sıkıntılar yaşıyor? Kaygı bunlara sebep mi?



Kısa sürede sönen ve sonrasında üzülebileceğimiz duygusal ve ruhsal patlamaların sebebi nedir? Ya ruhsal çöküntülerin bizlere, vücutlarımıza, sinir sistemlerimize verdiği zararlar… Neden güven/itimat duygularımız zayıfladı? Kime, neye güveneceğimizi, inanacağımızı neden şaşırdık? Neden gölgemiz ile bile kavga eder olduk?

Endişeler, kaygılardaki artış, depresyon, konsantrasyon bozuklukları, obsesif bozukluklar (takıntı), uyku sorunları, saldırgan davranışlar, daha çocuklukta başlayan hiperaktif ve agresif davranışlar…

Bulunduğumuz çağda daha da mı arttı ve artıyor? Yüzyıllar ilerledikçe neler oluyor insanlığa?

Olası Sebep: KAYGILAR, KAYGILARINIZ, KAYGILARIMIZ…

Toplum olarak kaygılı bir topluluk olmaya doğru hızlı bir şekilde koşar adımlarla ilerleyerek gidiyoruz. Hayat şartları git gide daha da çok insanları zorlu­yor. Bugünün kaygılarını daha çözemezken üstüne bir de ilave olarak gelecekle ilgili kaygılarımız da çoğaldı.

Acaba birtakım psikolojik sorunların çağımızda yaşanmasındaki artışlar kaygıların artmasından mı kaynaklanıyor?

Geçmiş nesillere göre daha mı kırılgan, alıngan, kaygılı, gergin bir nesil haline geldik? Daha mı kolay inciniyor, daha mı kolay öfkelenip, öfkelerimizi nefes bile almadan dışarı kusuyoruz? Ya da kendi düşüncelerimizi etrafımızın da aynı şekilde düşünmesi gerektiği gibi bir kanıyla çevremizdekileri çok mu fazla yargılıyor, acaba baskıcı tutumlar içerisinde hareket ediyoruz?

Kendimize, birbirimize bu kadar yabancılaşmamızın sebebi nerede gizli?

Geçmiş nesillere, geçmiş yıllara göre çok daha modern ve teknoloji ile zenginleştirilmiş bir hayat yaşıyoruz. Hayatımız çok daha işlevsel anlamda kolaylaşırken, teknolojinin verdiği nimetlerinden hepimiz bütçemize uygunluğuna göre faydalanıyoruz.

Peki, bu modernize ve teknolojik hayat neticesinde duygusal algılarımız ve paylaşımlarımızın seyrinde neler gelişti? Bu seyir ile birlikte duygularımızla ve düşüncelerimizle empati kurma yetisi zayıflamaya mı başladı çağımızda?

Modernleştik, teknoloji çemberi içerisinde her gün yeni çıkan bir ürünle biçimsel hayatlarımızı kolaylaştırdık ya da öyle olduğuna inandırdık kendimizi…

Peki ne oldu şimdi? Yoksa kaygı bolluğu ve serotonin eksikliği çağında mıyız artık?

Biz yeni çağda endişe ve kaygı boyutlarımızı mı genişlettik acaba? Kaygılarımız birçok şeyin önüne mi geçmeye başladı? Sevgi, dostluk, anlayış, empati, yardımseverlik, komşuluk, iyilik, mutluluk, sadakat, dürüstlük, vs. vs… Neden bu değerler yok olmaya başlarken kaygılarımız bu yok olmaları daha da besledi? Bireysel kontrol gücümüz mü azaldı?

Neden moral düzeylerimiz sürekli dalgalanma halinde? Moralimizin seyri (iyileşmesi/kötüleşmesi) entresan bir değişim hızıyla nasıl bir günde taban yaparken ertesi gün anlık bir değişimle tavan yapabiliyor?

Bugün şöyle çok iyi, böyle çok iyi dediğimiz insanlar (arkadaş, eş, sevgili, meslektaş, komşu vb.) karşılıklı yaşanan bir sorun/sorunlar sonrasında bir anda kötü insan olarak andığımız insanlar olarak benliğimize, düşüncelerimize neden bu kadar hızlıca ve affetme duygusundan yoksun yerleşiyorlar? Dün iyi iken bugün bir anda kötü mü oluveriyorlar da bu öfke veya acımasızca duygusal yargılamalar çoğaldı insanlarda? Kaygıların gene parmağı var mı acaba bu aşamalarda?

Geçmişten kopuş aşamaları, bugün ve gelecek kaygılarımız neler? Neden bu kaygıları yaşıyoruz? Kimler, nasıl etkileniyor? Kaygı türlerimiz neler? Hangi konularda kaygılarımız arttı, ya gelecek kaygıları? Neden geçmiş yıllara özlem duymaya başladık? Gelenek, göreneklerimize, örf ve adetlerimize ne olmaya başladı? KAYGI, KAYGILAR, KAYGILARIMIZ…

Kaygı duymak, kaygı bozukluğu seviyesine geldiyse?

Kaygının normal derecede ve dengede olanı tabi ki makul olan; çok kaygısız olmak kadar aşırı kaygılı olmak, bu hali hayat anlayışı şekline dönüştürmek insana zarar verir ve hayata karşı performansını düşürür. Normal düzeyin üzerinde gösterilen kaygılı davranışlar ve evirip çevrilen olumsuz düşünceler içerisinde olan insan yaşayabileceği güzellikler yerine, sonucu düşünmeden sürekli olumsuzluklara odaklanır. Sürekli olumsuz düşünmek de zamanla olumsuzlukları çekmekten başka hiçbir şeye yaramaz.



Peki ya bu normal geçici ve kısa süreli kaygı durumu, baş edilemez bir duruma ve kronik bir hale dönüşerek çok daha uzun vadede ve kontrol edilemeyen bir seviyede devam ediyorsa, kişinin hayatını kendine ve tabi çevresine zehir etmeye, hırpalamaya başladığı bir aşamaya geçiş yapmış ise?

Korku ve kaygı çok farklı iki kavram… Korku ile kaygıyı birbirine karıştırmamak lazım… Korku kişinin bir olay, bir tehlike karşısında kendini koruyabilmesi adına otomatik olarak verdiği tepkidir ve korkular belirgindir. Kaygı ise bir olay daha henüz yokken bile kişinin gelecekte başına geleceğine inandığı, gelecekle ilgili oluşturduğu varsayımsal endişeleridir ve kaynağı belirsizdir.

Aşırı kaygılı insanlar çevrelerinde aşırı evhamlı olarak tanınırlar. Kişi sürekli kendiyle bir iç çatışma halindedir.Kaygılar; çoğu zaman gerçekten uzak, varsayımlar üzerine kurulan düşünce ve duyguların ürünüdür. Ya şöyle olursa, ya böyle olursa, ya şöyle olmazsa, ya benim de başıma gelirse, içim çok sıkıldı bak kötü bir şey olacak…

En yaygın görülen kaygılar; ilişkiler, para, iş, sağlık, performans konularında görülen kaygılardır. Geçmişte başımıza gelen olumsuz olaylar, belirsizlikler, yaşam şeklinde oluşan değişiklikler de birer kaygı sebebidir. Gücümüzün yetmeyeceğine inandığımız ya da kontrol edemediğimiz olaylar karşısında kaygılanırız.

Yüksek kaygı duyma durumu; güvensizliğe, tehdit altında hissetme durumuna ve zaman içerisinde öğrendiklerimize de bağlı olarak gelişebilen, stres yaratan bir durumdur.Hayat akışında tıkanmalar, sorunlarda artış olmaya ya da verimli çözümler bulunamamaya başlandığında; duyguların, kaygıların kontrol edilmesi konusunda bazı sıkıntılar yaşanıyor olma ihtimali vardır.

Kaygı bozukluğu yaşayan insanda neler görülür?

Her şeyi kontrol etme ihtiyacı, mükemmel olma ihtiyacı, sürekli onaylanma, takdir edilme, beğenilme ihtiyacı duyan insanlarda ve değersizlik korkusu yaşayan insanlar da kaygı duyma durumu daha çok görülür.



Enerji düşüklüğü, motivasyon düşüklüğü, yorgunluk, dikkat bozukluğu, konsantrasyon düşüklüğü, sürekli huzursuzluk, tedirginlik, sıkıntılı hal, kaslarda gerginlik, uyuma aşamasına geçmekte zorluk yaşama ve geceleri belli aralıklarla uyanma kaygı bozukluğunun belirtileri arasında sayılabilir.

Engellenemeyen endişe hali, kişinin hayat akışını etkilediği gibi mutsuz olmasına da sebep olur. Kaygıların daha çok geçmişten kaynaklandığını düşünürsek; geçmişin etkisinde çok kalınıp geçmişle yaşamaktan kurtulamamak, yeni yollara gitmek yerine geçmişte yapılan hataları bile bile tekrarlamak, sürekli karşımızdakilerden beklentiyle yaşamak insanı sadece mutsuz edecektir.

Aşırı kaygılı insan kendisi kadar birlikte yaşadığı insanlara da baskı kurarak hem kendisi hem de çevresini mutsuz eder. Kaygılarının yarattığı durum neticesi çevresindekilerin de hayatlarında kontrol kurmak ihtiyacı içinde olur. Kendi hayatında yaşayabileceği güzellikleri ertelediği gibi çevresindekilerin de başına ya bir şey gelirse endişesi ile yapabileceklerine engel olma tepkisi gösterebilir.

Kaygı bozukluğu yaşayan kişi, çoğu zaman kişi kendini tehdit altında ve güvensiz hisseder, hep huzursuzdur, her şeye en olumsuz gözle bakar, morali hep bozuktur.

Kaygılarımı yenmeyi başardığımda ne olur?

Doğru yönetilemeyen ya da kontrol edilemeyen bazı duygular gün gelir o kadar çok birikir ki; hakimiyeti ele geçirerek kişinin zamanla baş edilmesi zor sorunlarla baş başa kalınmasına zemin hazırlayabilir.


Kendi duygularını doğru tanıyıp, duygularının sorumluluğunu üstlenilebildiğinde; insanı güçsüzleştirebilen her olay ya da koşulun çok daha az zarar ve yara alarak atlatılması da mümkün olabilir.

Duygusal enerjinin beslenmesi ile yaşanan hayata duyulan bağlılık ve heyecanda artma…

Olumlu düşünceleri, olumlu enerji ile birleştirerek davranışlara yansıtarak hayat kalitesini, işe bağlılığı ya da çevreyle ilişkileri güçlendirebilme…

Empatiye dayalı ilişkiler geliştirebilerek daha huzurlu ve daha az yorulunan bir hayat anlayışı geliştirebilme…

Kişisel motivasyonda yükseliş… Olumlu bakış açıları geliştirme, bardağın dolu tarafına daha fazla odaklanabilme….

Bütün bunlar düşüncesel bakıldığında insanın içini hareketlendiriyor, motive ediyor. İşin en zor ama bir o kadar da mümkün tarafı ise; harekete geçebilmesi insanın…

İşte bu da “Duygusal zeka” ile; kişi kendi ile barışık olmayı başardığında, kendi duygularını ve gücünü doğru tanıyabildiğinde çevresine bunu hissettirmesi mümkün olabilir. Kendini önce keşfetmek ve daha sonra da çevresine bu ışığı yansıtmak, etrafına bu enerjiyi hissettirmek…

ALINTI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder